Geçmişin Sözleri Neden Bugünü Susturuyor ?
Geçmişin büyük düşünürlerinin sözleri, bugün hala dilimizde dolaşıyor. Sokrates'in "Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez" dediği günlerden bu yana, insanlık olarak hep aynı soruları sorduk: Hayatın anlamı nedir? Nasıl yaşamalıyız? Ancak bugün, bu tür derin düşünceleri yeniden üretmekte zorlanıyor muyuz? Yoksa sadece geçmişe mi saplanıp kaldık?
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alır."(Zümer Suresi, 39/9)
Günümüzde de derin düşüncelere sahip insanlar var elbette, ancak belki de biz artık bu tür sözlerin etkisini hissetmiyoruz. Bilim ve inanç arasındaki dengeyi anlatan İmam Gazali'nin "Bilim insanı, bilginin kapısında bekçi değil, bilginin hakikatini arayan kişi olmalıdır" sözü, bugünün dünyasında bilginin nasıl kullanılması gerektiğini sorgulayanlara ışık tutar. Ancak, bu dengeyi sağlamak artık eskisi kadar kolay olmayabilir.
Eski filozofların sözlerini tekrar tekrar kullanmak, onların derin düşüncelerine saygı mı, yoksa modern dünyada yeni bir şey söyleyemememizin bir işareti mi? Belki de artık dünyayı aynı gözle görmüyoruz. Karl Marx’ın "Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa asıl mesele onu değiştirmektir" sözü, düşüncelerin harekete geçmesi gerektiğini savunur. Bugün hala aynı etkinin peşinde olsak da, belki de bu dönüşümü sağlayacak derinlikten yoksunuz.
Bir diğer açıdan bakarsak, belki de bugün söylenen sözler eskisi kadar etkili olamıyor, çünkü samimiyet eksik. Söylenenin içten geldiğine inanmadığımızda, o sözler ne kadar derin olursa olsun yüreklerimize dokunmuyor. Mahatma Gandhi'nin "Dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi olun" sözü, bireysel değişimin toplumsal değişime nasıl kapı açabileceğini anlatır. Ancak belki de bu bireysel değişim sürecini başlatacak samimiyeti bulmakta zorlanıyoruz.
Einstein’ın "İnsanın aklı onu A noktasından B noktasına götürür; hayal gücü ise her yere" sözü, yaratıcılığın ve hayal gücünün önemine vurgu yapar. Belki de bugün yeni sözler bulamıyor olmamızın sebebi, hayal gücümüzü kaybetmiş olmamızdır.
Bu yazıyı toparlarken, aslında hepimizin sorması gereken bir soru var: Eski sözlerin etkisini yitirdiği, yeni sözlerin ise bir türlü yerine geçemediği bir dönemde, gerçekten neye ihtiyacımız var? Samimiyet mi, derin düşünceler mi, yoksa sadece biraz daha yavaşlamaya ve düşünmeye mi?
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.