Gurbetten Sılaya Gezi Rotaları – 1

Kapıkule ve İpsala’dan Yurda Giriş: Hasretin Bayrakla Buluşma An’ı

Yıl boyunca özlemle beklenen o an…
Kapıkule ya da İpsala sınır kapısında, gözün uzaklardan dalgalanan Türk bayrağına iliştiği ilk saniye…
O an içini kaplayan duygunun tarifi yoktur.
Bir yanın yorgun, bir yanın umutla dopdolu. Bir yanda bavullarda taşınan hediyeler, diğer yanda kalpte taşınan hasret…

Plaka değişir, dil değişir, tabela değişir ama en çok da kalp değişir o sınırda.
Gözlerin dolu dolu olur; çünkü artık memlekette, yuvadasındır.
Sadece toprağa değil, anılara, geçmişe, ailene, köklerine kavuşursun.

Kapıkule’den girenler Trakya’nın ovaya serilmiş yollarında kendi çocukluklarına uğrarken; İpsala’dan geçenler Ege’nin serin esintisine, zeytin kokan sabahlarına yakındır artık.
Ama her yol İstanbul’a çıkar önce.
Çünkü İstanbul, gurbetçilerin sılaya dönüşte ilk büyük soluklandığı yerdir.


Rotamız İstanbul

İstanbul… Tarihle bugünü yan yana taşıyan, hem gözle görülüp hem gönülle hissedilen şehir.
Eminönü’nden başlıyoruz.
Galata Köprüsü’nün altından geçen vapurlar, denizin üzerinde süzülen martılar ve mis gibi balık-ekmek kokusu…
İstanbul’un yorgun ama sıcak kalpli sokaklarıyla yeniden tanışıyoruz.
Mısır Çarşısı’nda baharatların arasına gizlenmiş çocukluk anılarını ararken, Kapalıçarşı’da pazarlık seslerine karışan nostaljiyi duyuyoruz.

Galata Kulesi’ne çıkıp İstanbul’a tepeden bakıyoruz.
Bir sonraki durakta Üsküdar’dayız.
Kız Kulesi’ne selam verirken, denize karşı çay içmenin nasıl bir huzur olduğunu yeniden hatırlıyoruz.
Sonra Kanlıca’ya çeviriyoruz rotamızı.
Bir tabak yoğurt… Üzerine serpiştirilmiş pudra şekeri, altında yılların hatırası…

Ama İstanbul sadece tarih ve lezzet değil.
Bu şehir, maneviyatın da yüreğe dokunduğu yer.
Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nin huzur dolu kabri, bir yorgunluğu daha girmeden hafifleten sükûnetin adresidir.
Kalbinize işleyen dinginliği, sessizliğinde saklı bir öğüt gibi sunar.
Beşiktaş’ta Yahya Efendi Hazretleri’nin denize nazır türbesi ise, sizi dünyanın telaşından uzaklaştırır; her baktığınızda içinizde derin bir teslimiyet hissi uyandırır.
Fatih’te Sultan Mehmed Han’ın azmi ve izzetine tanıklık eder, tarihin suskun değil konuşan taşlarına dokunursunuz.
Eyüp Sultan Hazretleri’nde edilen dualarsa, yüzyıllardır yankılanan içten bir çağrının parçası olur.
Ve Sultan Abdülhamid Han… Çemberlitaş’taki II. Mahmud Türbesi’nde ebedi istirahatindedir. Onun hatırası, basiretiyle yoğrulmuş bir dönemin izini bugüne taşır; sadece bir padişah değil, bir devrin ferasetidir.

Üsküdar’a uğramışken, Gastronomi Sokağı’na da mutlaka bir zaman ayırın.
Modern tatlarla geleneksel lezzetlerin buluştuğu bu sokakta hem damaklar bayram eder hem sohbet koyulaşır.

Ve tabii ki İstanbul’un sokağında yürüyorsanız, acıkan midelere, kokulara direnen burunlara karşı koymak mümkün değildir.
Simit ve ince belli bardakta demli bir çayla başlar her şey.
Sonra bir köşe başında tavuk pilav görürsünüz; karabiberli, nohutlu, bol nostaljili…
Galata Köprüsü’nde balık ekmek sırası uzamıştır bile.
Biraz ileride lokma tezgâhı; tatlısı taze, sabrı bol…

Bir de işin gece vardiyası vardır:
Taksim’de ıslak hamburger… Islak ama öylece geçip gidilmez.
Kokoreç… Baharatlı, çıtır ve inadına gece yenir.
Midye ise tam bir tartışma konusu… Ben tercih etmem, hatta hiç yemedim ama seveni bilir, vazgeçilmezdir onlar için.
Bu lezzetleri anlatırken “azar azar tatmadan geçme” diyen dost sesleri kulağınızda çınlar.
Çünkü bu yolculuk sadece mideyi değil, anıları da doyurur.

İstanbul’un taşı toprağı altındandır derler ama bize göre o taşlar, gurbetten dönen yüreklerin sabriyla yoğrulmuş özlemidir.
Her kaldırımda bir anı, her köşe başında bir tebessüm gizlidir.
Ve bu şehir, sadece bir uğrak noktası değil; memlekete kavuşmadan önce kalbe atılan ilk selamdır.

Ama yol daha uzun…
Ege’nin tuzla karışık rüzgarı, Karadeniz’in serin yaylaları, Akdeniz’in sıcak sahilleri ve Güneydoğu’nun yürek ısıtan sofraları bizi bekliyor.

Bir sonraki durakta, bir zeytin ağacının gölgesinde soluklanacak; eski bir taş evin avlusunda, belki de ninelerimizin yaptığı bir tarhananın kokusuyla hatıralara konuk olacağız.

Gurbetten sılaya uzanan bu yol, sadece kilometre değil; kalpten kalbe akan bir yolculuk.

Muhabbetle…
Turgut TUNÇ

Bu yazı toplam 753 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
    Turgut Tunç Arşivi