BİR MESLEK OLARAK ÖĞRETMENLİK
Weber “Bir meslek olarak Siyaset” derken “Beruf” kavramını kullanmıştı. Türkçe’ye her daim yanlış anlaşılmaya müsait bir şekilde çevrildiğinden başlıktaki “kutsal çağrı” anlamı hiç anlaşılamadı. Öğretmenlik de aslında bir başka açıdan kutsal bir meslektir. Gönül öğretmenliğe yatmamışsa sadece kariyer amaçlı yapılabilir bir meslek değildir. Öğretmenler yetiştirmek zorunda oldukları öğrencilerinden hep biraz daha çok bilmeli, biraz daha becerikli olmalı hatta onlara örnek olmak için ahlaki olarak da daha iyi olmalıdır. Bu nedenle öğretmenler masum kötü alışkanlıklarını bile öğrencilerine göstermekten imtina ederler.
Bu kadar niteliklerle donanmış birisinin öğretmen olması akılla değil ancak gönülle açıklanabilir. Nitekim Cumhuriyetin ilk yıllarındaki köy enstitüleri köylü çocukları öylesine yetiştirdi ki, zamanının birçok entelektüeli de onların içinden çıktı. Ortaokul mezunlarının fabrikalara müdür olduğu, okuma yazma bilenin muhasebeci olduğu zamanlarda nitelikli öğretmenleri köyde bir göz odada öğrencileriyle bir arada tutan gönüldü, akıl değil.
İnsan yetiştirme üzerine kurulu Alman akademisinde öğretmen olmak avukat ya da doktor olmak kadar zor ve prestijli bir meslekti. Bu nedenle girilen sınavlar da kademeli ve başarması zor sınavlardı. Türkiye’de ise köy enstitüleriyle başlayan süreç yetmişlerde eğitim enstitüleriyle devam etti. YÖK sonrası kurulan eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirmenin en önemli kurumları oldu. Bugün ise fakülte mezunu olmak bile yeterli görülmediğinden Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Milli Eğitim Akademileri kuruldu. Akademi, fakülte sonrası öğretmenlik adayı olanları iki yıl daha yetiştirerek öğrencilerle buluşturmayı hedeflemektedir. Bu arada özellikle uygulamalı derslerin artırılarak öğretmen adaylarının sınıfa adaptasyonu sağlanacaktır. Benzer bir şekilde İsviçre de öğretmenlik eğitiminin bir yüksek okul eğitiminden akademi eğitimine evrilmesini tartışılmaktadır. Onlar için de öğretmen yardımcılığı öğretmenin yetişmesinde önemli bir merhale olarak görülmektedir.
Öğretmen olmanın bu kadar önemsendiği bir dünya ise devamlı değişmektedir. Öğretmenlik her ne kadar kadim bir meslek de olsa anlamı değişime uğramaktadır. Önemi daha da artan öğretmenliğin modern kalıplara bile sığdırılması artık mümkün olmamaktadır. Geleneksel dünya talep etmeyene, yani “talebe” olmayana öğretme yanlısı değildi. O nedenle öğretmen de öğretmek de istisnaydı. Ancak zenginlerin ve çileli bir medrese/manastır eğitimini göze alanların ulaşabileceği bir ayrıcalıktı. Modern dünyanın teknolojiyle kurduğu ilişki daha geniş kitlelerin yaygın eğitime alınmasını zorunlu kıldı. Bir zamanlar savaşmak ya da top kullanmak için okuma yazma bile bilmesi gerekmeyen insanların modern dünyanın dişlilerini döndürebilmek için okullara gitmeleri gerekmişti. Diploması olmayanın meslek icra edemediği modern dünyada okul, en önemli eğitim kurumu haline geldi.
Öğretmenler ise okulların direğiydi. Bilgilerini aktarırken öğrencilerinin becerilerini de geliştirmekle yükümlüydüler. Pestalozzi’ye sorsak akıl ve elin yanında kalp de eğitilmeliydi. Yani çocuklara ahlaki eğitim de verilmeliydi ki insan gibi yetişmiş olsunlar. Bizde ise ilk modern eğitim biçimi 19. Yüzyıl boyunca kurulmuş ve yerleşmişti. 1800’lerin başlarında kurulan Sıbyan Mektebi (İlkokul), Rüştiye (Ortaokul), İdadi (Lise) ve Dar’ül Fünun (Üniversite)’dan oluşan dört omurgalı sistem, ancak yüzyılın sonunda tam olarak şekillenmişti. Cumhuriyeti kuran nesili yetiştiren yeni sistem modern yaygın eğitim sistemiydi. Birçok taşralıyı merkeze taşıyan da aynı eğitim sistemi oldu.
Cumhuriyet, okuma yazma seferberliği başta olmak üzere eğitimin yurdun en ücra köşelerine ulaşmasını sağlamıştı. Hatta eğitimcileri yetiştirmek için de önemli atılımlar yapmıştı. Fakat öğretmenliğin modern biçimi özellikle bilgi aktarımı üzerine kurgulanmıştı. Bugün ise bilgi sosyal medya ağları ve yapay zeka imkanları ile her yerde bulunmaktadır. Artık çocuklarımız bilmek için bir öğretmene ve beceri kazanmak için ise bir ustaya ihtiyaç duymamaktadır. Bu nedenle Maarif eğitim sistemiyle kendini yenileyen ve yeni dünyanın gereklerine uyan bir yapı kurulmuştur. Bilgiden ziyade beceri ağırlıklı yeni sistem öğrencilerin insan olarak yetişmelerini de önemsemektedir. Bu nedenle bilgi ve beceri kadar değerler sistemini de içselleştiren bir neslin faydalı olacağına inanılmaktadır.
İnsan yaratılışına uygun olmayan bilgi ve beceri geliştirmenin özgürlükle değil, etik kriterlerle harmanlanması gerektiği ortadadır. Özgür olmayan bilgi ilerlemez, beceri gelişemez ama etik sınırları olmayan bilim de insanlığı hikmet ve irfandan ayırır. Bu nedenle yeni yüzyılı etik bir ilerleme yüzyılı olarak dizayn etmek gerekmektedir. Bu işi yapacak olanlar ise kendilerine yine herkesin önünde olmak gibi yükümlülükler yüklediğimiz öğretmenler olacaktır. Bir taraftan bilgi ve becerileriyle öğrencilerini yukarı doğru çekerken (Erziehung) diğer taraftan da onların kök değerlerini öylesine besleyecekler ki dolu buğday başakları gibi boyunları bilginin tevazuundan kendiliğinden eğilecek (Eğitim). Öğretmenliğin kutsal çağrısı bu olsa gerek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.