Pazara Kadar Değil, Mezara Kadar
Bugün hayatın hangi noktasına bakarsanız bakın, hep bir vefasızlık, hep bir hayal kırıklığı ve acı hikayeler ile karşılaşıyoruz. Güven konusunda tereddütler yaşıyor, yola çıktığımız insanların bizi yarı yolda bırakma ihtimalinden dolayı sürekli tedbir almak durumunda kalıyoruz. Peki böyle olmalı.?
Neden sonuna kadar güvenebileceğimiz, hiç bir tereddüt ve şüphe duymadan yola çıkacağımız kimse kalmadı etrafımızda. Acaba toplumsal bir erozyon mu yaşıyoruz.?
Sosyal hayatta çevresinden etkilenip doğruyu ve güzeli bulan bir çok insanın var olduğu gibi bunun yanında tam tersine çevresinden olumsuz etkilenip de telafisi mümkün olmayan bedelleri ödeyen bir çok insanda mevcut. Ama bizlere pazara kadar değil mezara kadar güvenebileceğimiz insanlar lazım. Bu insanların yetişmesi için de bizlere çok büyük sorumluluklar düşüyor.
Dost illa yan yana diz dize olmak değil,
Asıl can cana, kalp kalbe olmaktır.
Hz. Mevlana
Gerçek Bir Şems ve Mevlana Dostluğu
Şems ile Mevlana’nın dostluğu günümüz dostluklarına ve arkadaşlıklarına örnek olacak ve gerçek dostun nasıl olduğunu bize gösteren ibretli bir örnektir. Bir gün Şems Tebriz’i yaşadığı dönemde kendine gerçek bir arkadaş arar ama kendisine gösterilen insanların genelde istediği bir arkadaş olmadığını anlar. Çünkü yaşadığı dönem buhranlı ve sıkıntılarla dolu bir dönemdir.
Böyle bir dönemde yaşayan Şems sonunda Mevlana ile karşılaşır. Aralarında bir dostluk ve muhabbet başlar ki, çevresinde ki insanlar Mevlana ile Şems’in arkadaşlığını kıskanırlar. Hatta yakın çevresi de bu arkadaşlığı kıskanır. Sonunda Şems, Mevlana’ya zarar verileceğini düşünerek ansızın Mevlana’yı terk eder. Ancak Mevlana bu duruma çok üzülür. Yemeden içmeden kesilir. Her gün ansızın giden dostu Şemsi arar ama bir türlü bulamaz. Mevlana ete kemiğe bürünür. Konya sokaklarında şemsi arar ama bulamaz. Mevlana’nın bu durumundan istifade etmek isteyen bir Yahudi Mevlana’ya seslenir.
“-Ey Mevlana, Şems Konya’ya gelmiş.” der. Yahudi ilave eder.
“-Ama hediyemi isterim.” der . Bu sözü duyan Mevlana cevap verir:
“- Malım mülküm senin olsun.” der ve uzaktan bir başka Yahudi Mevlana ya seslenir:
“-Mevlana, Mevlana o senin malını mülkünü almak için sana yalan söyledi. ”der. Mevlana ona doğru döner ve der ki:
“- Ben dostumun yalanına malımı mülkümü veririm. Gerçeğine canım feda olsun.” der.
Böylece gerçek dostun nasıl olacağını da bizlere göstermiş olur.
Hz. Ebu Bekir’in Ölümüne Dostluğu
Asrı Saadete baktığımız zaman da gerçek dostlukları ve arkadaşlıkları ve de sevgileri görebiliyoruz. Bugün gerçek dostlukların ve sevgilerin unutulduğu bir zamanda asrı saadette ki dostlukları ve fedakarlıkları öğrendikçe günümüz dostluklarının ne kadar pasif kaldıklarını göreceğiz. Çünkü asrı saadetin güzel insanları sevdi mi ölümüne severlerdi. Karşılıksız severlerdi. Allah için severlerdi. Bunun en güzel örneğini efendimiz Hz.Muhammed ve Hz. Ebu Bekir’in dostluklarında görüyoruz. Öyleki;
İki aziz dost yola çıktılar; Sevr mağarasında üç gün üç gece kaldılar. Bu süre zarfında Hz. Ebu Bekir’in sevgi adına Efendimize karşı sergilediği tavırlar anlatılmakla bitmeyecek kadar çoktur. Dağdan aşağı inip, Medine’ye doğru yola çıktıklarında Hz. Ebu Bekir bir öne geçiyor, bir arkaya, bir sağa geçiyor, bir sola, yerinde duramıyor, duramıyor; Efendimiz ’in Hz. Ebu Bekir’in bu yürüyüşüne bir anlam veremiyor ve soruyordu:
“Ey Ebu Bekir! Neden yanımda yürümüyorsun da, etrafımda halkalar çizerek dönüp duruyorsun? Senin yerin benim sağım iken seni böyle yürümeye iten şey nedir?” Hz. Ebu Bekir diyor ki:
“Ya Resulullah! Düşünüyorum ve diyorum ki; ya birden Sana önden bir saldırı olsa, hemen önüne geçiyorum, Sana değil bana gelsin diye… sonra ya arkandan saldırı olsa diyor, arkana geçiyorum. Ya sağdan ya soldan olsa deyip sağa sola geçiyorum. Sana bir şey olmasında bana olsun diye böyle yürüyorum.”
Bu sözler karşısında Efendimiz çok duygulanıyor, gözleri doluyor ve diyor ki: “Beni çok mu seviyorsun Ey Ebu Bekir?” Hz. Ebu Bekir:
“Evet ya Resulullah! Çok hem de çok seviyorum. Öyle ki, senin için gözümü kırpmadan ölecek kadar seni seviyorum. diyor.
Efendimiz daha da duygulanıyor:
Ey Ebu Bekir! Şimdi sen benim yerime ölür müsün, ölümü göze alabilir misin?” diyor. Hz. Ebu Bekir en ufak bir tereddüde kapılmadan “Evet, Ya Resulullah! Senin için seve seve ölürüm” diyor. Efendimiz ailesini ve yakınlarını ona hatırlatarak:
“Neden peki, benim için ölümü göze alırsın” diyor. Bu soru üzerine Hz. Ebu Bekir diyor ki:
“Ya Resulullah! Eğer ben ölürsem sadece babam Ebu Kuhafe’nin evi ağlar, Ama Sen ölürsen, sana bir şey olursa, ümmet ağlar, bu din ağlar, varlık âleminin tamamı ağlar. Sen değil, ben senin yolunda öleyim.”
Allah herkese; hem özel hayatında hem de sosyal hayatında;
Allah için seven öyle dostlar versin ki, bu dostluklarımız pazara kadar değil mezara kadar dostlar olsun.
Çünkü onlar senin ya cennetin olur ya cehennemin.
Bir Lezzet Noktası
Değerli okurlar,
Bu ayki lezzet durağımızın adı Lemon Restaurant. Regensbergstrasse 175, 8050 Zürich adresinde bulunan Restoran Konya’nın meşhur etli ekmeği ile meşhur. Ayrıca pizzalarını da tavsiye ederim.
Günün Sözü
Çok keyifli anınızda kimseye bir şey vaat etmeyin, çok öfkeli anınızda da kimseye yanıt vermeyin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.