İsviçre mal ve can güvenliğimi sağlamalı
İsviçre’de yasayan Türk toplumu olarak gerek bölücü örgütlerin gerekse de ırkçıların saldırılarından bizar olmuş durumdayız. Saldırı sırası bize ne zaman gelecek beklemekten psikolojimiz bozuldu. Yapılan hiçbir saldırının hafife alınacak yani yoktur ve küçümsenemez. Türk iş yerlerine yapılan fiziki saldırılar ve ortaya çıkan maddi zarar önemli olmasa da İsviçre gibi bir ülkede saldırının olması başlı başına korkutucu bir durumdur.
Cami ve derneklere yapılan mail yoluyla saldırıların ise haddi hesabi yok. Hatta bir şok saldırı kayıt altına bile alınmadığından istatistiklere yansımıyor. Terör örgütleri ve yandaşları, onlara destek olan aşırı sol otonomların yaptığı fiziki saldırılar ne kadar korkunç ise onlara engel olmayan İsviçre polisi o derece suça ortak olmaktadır.
Türk kökenli iş yerlerine yapılan fiziki saldırılar karşısında mekan sahipleri karşılık verse ve bu arbedede birileri yaralansa hatta ölse bunu hesabını kim nasıl verecektir. Yarım asri geçkin bir zamandır İsviçre’nin kalkınmasına alın terlerinin yani sıra ekonomik potansiyelleriyle de katkı sağlayan Türk toplu İsviçre’de mal ve can güvenliği talep etmesi ve bunu isterken de iş işten geçmemesini istiyor.
Diplomatik dokunulmazlığı olan binalarımız, savaşlarda bile saygı duyulan ibadet hanelerimize saldırıda bulunmak orta cağ zihniyetinin günümüze yansımasını gösteriyor. Komsumuz Almanya’da ırkçılarla bölücü terör örgütlerinin ortak hedefini camiler oluştururken ayni zihniyetin İsviçre’de de baş göstermesi karşında başta kanton hükümetlerini ve Federal Konsey hükümetini ve özellikle İsviçre medyasını göreve çağırıyoruz.
Mazlumun yanında olmayan zalime yardım etmiş olur. Her kırılan camın, kirletilen duvarın ve her akan kanın mesuliyetini taşımaktadırlar. İsviçre polisinin ve savcılarının olaylar karşısında vurdum duymaz tavırları bölücüleri, ırkçıları ve onların destekçilerini cesaretlendirmektedir. Unutulmamalıdır ki zalime susanlar bir gün zulmüne maruz kalacaklardır.
Şiddete başvurarak intikam almaya kalkanların yaptığı saldırılara maruz kalanların feryadı duymayan İsviçreli dostlarımız bu dün sahip oldukları refah seviyesinde Türk göçmenlerin alın terini unutmamalı ve olaylar karşında “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dememelidir. Şiddet ve nefret öyle bir hastalıktır ki önlem alınmaması halinde toplumu parçalar ve ülkenin huzurunu kaçırır, yaşanmaz hale getirir. Saldırılar karşısında “Bana ne” deme lüksü kimsede yoktur.
İsviçre’de saldırıya uğrayanlar aynı zamanda İsviçre vatandaşı olduğu, hatırlanmalı ve Türk toplumunun İsviçre’de mal ve can güvenliğinin sağlanmasını istemesi ve bu taleplerin yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu gören İsviçre devletinin görevidir. Biz sükunetimizi muhafaza edecek olaylara soğukkanlı yaklaşarak olayların büyümemesi için gayret göstereceğiz, lakin, hakkimizi aramayacak susacak değiliz. Demokratik platformlarda hakkimizi arayacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.