İŞTE ONLARDAN BİRİ.. BALIKESİR'Lİ ALİ..
Her 18 Mart geldiğinde şanlı tarihimizin en önemli savaşlarından biri olan Çanakkale destanının yeni bir senesini idrak ederiz..
Çanakkale, aziz milletimizin başını eğdirmemek için gösterilen çabanın, verilen amansız bir mücadelenin ismidir..
Bir başka ifadeyle; Allahu Teala’nın rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedâ-i can etmiş yiğitlerin gerçek hikâyesidir..
Allah şehitlerimize rahmet eylesin..
Mekânları cennet olsun..
Gelelim yazımıza;
Balıkesir’li Ali, inançlı bir gençti.. Aynı zamanda hafızdı..
Zamanı geldiğinde köyün güzel kızlarından Ayşe’yle evlendi..
Seneler ise 1915’i gösteriyordu..
Savaş başlamıştı ve birkaç ay sonra Ali’de eli silah tutan her genç gibi askere çağrıldı..
Ayşe, Ali’yi kendi elleriyle hazırladı cepheye..
“Git Ali’m” dedi Ayşe!..
“Hakk için, vatan için, doğacak evlâdımız için git..”
Ali’de kararını vermişti..
Gitmesi lâzımdı elbette..
0turma zamanı değildi.. Vatan bahis mevzuydu çünkü..
“Sizleri Allaha emanet ediyorum, hakkınızı helâl edin, kısmetse dönerim” diyerek, anacığı Emine'nin ellerinden, hanımı Ayşe’sini ise alnından öperek gitti..
Ali kış soğuğunda varmıştı mıntıkaya!..
Savaş bütün şiddetiyle sürüyordu..
Bir yandan da şehitlerin haberi ulaşıyordu köye..
“Ali’m den haber var mı” diye soruyordu Ayşe, kalbi yerinden fırlarcasına..
Bir haber yoktu asker Ali’den..
Sağ mıydı, yaralı mıydı, bilen yoktu.. Ayşe, günlerce, aylarca, bekledi..
Heyhat!..
Yemen gibi, Galiçya gibi, Çanakkale’den de giden dönmüyordu..
Günler sıkıntıyla geçiyordu.. Ayşe’nin tek tesellisi küçük yavrusu Ömer’di artık..
Çalan her kapı, duyulan her ayak sesi, Ayşe’nin yüreğini hoplatıyordu..
“Ya gelen Ali ise..”
Rüyalarında Ali’yi görüyor, asker kıyafetiyle karşısında duran Ali’nin yaralarını pansuman ediyordu Ayşe!.. Ama rüyalar bir türlü gerçek olmuyordu.. Babasının fotoğrafını bile görmeden büyüyen Ömer, yürümeye başlamıştı.. Annesinden dinlediği Çanakkale’yi anlatan ninnilerle, destanlarla, büyümüştü..
Gün geçti, devran döndü.. Ülke düşmandan temizlendi..
Ali’nin âkıbetinden hala haber yoktu.. Kolunu, bacağını, Çanakkale’de bırakan gaziler bile dönmüştü köylerine, fakat Ali dönmemişti..
Evet, yıllar su gibi aktı.. Kederli anacığına acısını unutturmaya çalışan Ömer, iş güç sahibi olmuş, evlenip barklanmış, çoluk çocuğa karışmıştı.. Ancak Ayşe’de değişiklik yoktu.. Ne vakit bir yere gidecek olsa oğluna hep aynı sözü söylüyordu; “baban gelirse, çağır beni oğul..”
Netice-i kelâm;
Ayşe, Ali’nin bir gün geleceği ümidiyle yaşayıp, durdu..
Hayat tahribatını yapmıştı..
Alınlarda çizgiler derinleşmiş, saçlara beyazlar düşmüştü..
İyice yaşlanan Ayşe, güçten takatten kesilmişti..
Ve bir gün hastalandı..
Son demlerinde oğlu Ömer’i yanına çağırdı ve mecâlsiz bir sesle;
“ey yavrum, bana iyi baktınız, hakkınızı helâl edin..
Sakın unutma oğlum, baban bir gün gelirse, ona; ANNEM SENİ ÖMÜR BOYU BEKLEDİ, de!.."
Ömer’in ve yanındakilerin gözlerinden yaşlar boşalırken Ayşe bir anda irkilerek doğruldu..
Kapıya doğru gülümseyerek;
“HOŞ GELDİN, ALİ’M, HOŞ GELDİN” diyerek ruhunu teslim etti..
Evet kıymetli dostlar; bu olay Çanakkale kahramanlarından sadece birinin hikayesi..
Ali'ler, Hasan'lar, Mehmet'ler, İsmail'ler bitmez!..
Onlar bu aziz vatan için şehit oldular..
Milletimiz esaret içinde yaşamasın, diye öldüler..
Ruhlarına fatiha..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.