Ayrıca memleket özlemi ve memleket sevdalısı yurttaşlarımız ülkemiz için canlarını hiçe saymak şöyle dursun ekonomik açıdan ellerinden ne gelirse yapmaya hazır olduklarını her zaman dile getirmektedirler. Çok zor şartlarda çalışmalarına rağmen Türkiye’ye dönme hayalleri bir yana ülkelerinin ekonomilerine sağlayacakları faydalarından dolayı da canla başla çalışmışlardır.
Yıllar önce davullarla güle oynaya gönderdiğimiz gurbetçilerimizin ülkemiz ekonomisine katkıları asla göz ardı edilemez. Bu insanlarımız gittikleri ülkelerde de ikinci sınıf vatandaş olarak dışlanmakta ırkçı saldırılarına maruz kalmakta ama yine de Türkiye sevdalısı olarak ülkeme faydam dokunuyor diye de gururla bütün bu olumsuzluklara katlanmışlardır.
Gurbette yaşayan vatandaşlarımızı dinlediğimizde aslında Türkiye’den biriyle konuşmak onları o kadar mutlu etmekte ve biraz ilgi biraz da değer görmek istemektedirler.
Köylerden şehirlere göçün yoğun biçimde yaşandığı 1960’lı yılların Türk insanı, önlerine açılan Avrupa kapısını aralayarak ikinci bir göçle Almanya’ya gider. Birincisi ne kadar zor ve sancılı olsa da ikincisi kadar ağır gelmez onlara. Her şeyi geride bırakıp yeni bir dünyaya adım atmak öncelikle özlemle, hasretle bütünleşir. Almanya’daki Türk varlığı çok öncesine, öğrenim için Almanya’ya giden öğrencilere dayanır ancak her iki milletin toplumsal anlamda ilk karşılaşması iki ülke arasında 31 Ekim l961’ de imzalanan iş gücü anlaşmasıyla başlar. Almanya’ya ilk giden Türk vatandaşları köylerinden, derme çatma evlerinden çıkarak Türkiye’de her şeyin çok zor olduğu böyle bir dönemde Almanya’ya gitmek, para kazanıp ailelere yardım etmek ve bir an önce memlekete geri dönme düşüncesi hakimdi.
İlk nesilden olanlar kendilerinden sonra gelenlere göre daha milliyetçi, tutucu ve Almanya’da çektikleri sıkıntılar bakımından çok daha fazla güçlükle karşılaşmışlardır.
Aradan geçen yıllar Türklerden bir şey eksiltmedi, götürmedi onlar yine Türkiye sevdalısı ve yine hasret türküsü söylüyorlar. Dünden bu güne yaşadıkları sorunlarla yanlarında hiçbir destek olmadan tek başlarına mücadele etmek zorunda kaldılar ve bu gidişleriyle aslında Türkiye’nin işsizlik sorununa ve de döviz çıkmazına belki de farkında olmadan kısmen çözüm oldular.
Türkiye’nin işgücü anlaşması imzalaması, ilerleyen zamanlarda farklı menfaatler elde etmesini sağlamıştır. Vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerle imzaladığı ikili akit sözleşmeleriyle SGK güvencesinde haklarının olduğunu göstermiştir. İki ülke arasında imzalanan bu sözleşmeler kapsamı genişletilerek Avrupa Birliğine üye ülkeler ile gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda ülkemiz gurbetçi vatandaşımızın menfaatine olacak şekilde bazı düzenlemelerle sosyal güvenlik hakları sunmuştur. Yapılan bu haklar sonucunda ülkemizin ne kadar vatandaşlarının yanında olduğunu göstermiştir. Avrupa da çalışan gurbetçilerimizde, sağlanan imkanlar doğrultusunda ülkemize döviz kazandırmak için imkanlarını kullanmaktadırlar.
Türkiye’den emeklilik için yurtdışı borçlanması imkanıyla emeklilik hakkı sağlanmıştır. Türkiye’ye geldiklerinde GSS den yararlanma hakkı sağlamıştır. Mavi kartlılara da emeklilik hakkı getirilmiştir. Ev kadınlarına Türkiye’den emeklilik hakkı verilmiştir. Yani Türkiye’de vatandaşlarına sağladığı sosyal güvenlik konularını gurbetçi vatandaşlarına da sağlamıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumu yurtdışı borçlanma ile ilgili yaptığı düzenlemelerle yeni haklar vermesine rağmen yurtdışı borçlanma taleplerinde her geçen yıl artış olmaktaydı. En azından ülkemize faydamız olsun diye borçlanma başvurularından vazgeçmemişlerdi. Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın nüfusu da her geçen yıl artmaktadır. Potansiyel emekli adayları olarak düşündüğümüzde ülke ekonomisi için döviz girdisi küçümsenmeyecek boyuttadır. Ayrıca gurbetçilerimizin işlerinin takibi için Türkiye’de danışmanlara ödenen ücretlerde göz önüne alındığında hem vergi hem de ekonomik açıdan yine kazanç olacaktır.
17 Temmuz 2019 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu yurtdışı borçlanma ile ilgili yürürlüğe giren kanunla beraber yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızı üzmüştür. Verilen hakların geri alınmadığı savunulan bir ülke alarak gurbetçi vatandaşlara verilen hak alınmamış ama değiştirilmiştir. Aynı zamanda öncesinde YUPAS ile sağlıktan yararlanan vatandaşlarımız artık öyle bir hakka da sahip değiller. 01 Nisan 2014 tarihinde yürürlüğe geçirilen uygulama 01 Eylül 2019 tarihinde değiştirildi. SGK, 1 Eylül 2019 tarihinde bir iç genelge yayımlayarak Almanya, Avusturya, Belçika ve Hollanda sigortalıları için sadece acil hallerde sağlık yardımı verileceğini duyurdu.
Acil dışında hizmet verilmesi durumunda, bu ücreti kendileri ödemek zorunda kaldılar.
1964 yılından bu yana, Almanya ile yapılan aynı sözleşme geçerli. Burada da sadece acil tedavilerin ödeneceği yazıyor. Dolayısıyla, aslında 1 Eylül’de kağıt üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadı.
Bu tarihten itibaren tüm hastanelerde ve eczanelerde ACİL kodu ile giriş yapmayan yurt dışı sigortalıların muayene ücretleri ve ilaç ücretleri kendilerinden talep edilmeye başlandı.
GSS kapsamında her ne kadar ilk ikametlerini Türkiye olarak belirtseler de yurtdışındaki emeklilik kasalarına prim yattığı için SGK sistemi bu vatandaşlarımıza GSS kaydı açamayıp vatandaşlarımız çok yüksek meblağlar ödeyerek tedavi olmak zorunda kalmıştır. Kanun kapsamında bütün borçlanmalar SSK statüsünden BAĞ-KUR statüsüne dönmüştür. Değişikliklerin yurtdışındaki vatandaşları olumsuz etkilemesiyle birlikte çok ciddi yükümlülükler getirmiştir. Vatandaş gelen kanunla %32’den %45 ‘e çıkarılan prim oranıyla daha önce ödeyecekleri borçlanmanın 100 bin TL fazla olması yanı sıra bağlanacak aylığın da SGK’lılardan yaklaşık olarak %30 daha az olması anlamına gelmiştir. Yüce meclisin kabul etmiş olduğu bu şartlardan ve 01.08.2019 tarihinde yürürlüğe giren kanun ile yurtdışı borçlanmalarında talepler azalmıştır. Vatandaşlar borçlanma yaptıklarında gelen meblağları ödemede güçlük çekmekle birlikte yurtdışından gelen döviz rezervi azalmıştır. Bu kanun değişikliği aslında hem ülkemize hem de yurtdışında TÜRK’lük mücadelesi veren vatandaşlarımız için zararlı olmuştur.
17.07.2019 tarihinde resmi gazete yayınlanan kanun değişikliği 01.08.2019 tarihinde yürürlüğe girmesiyle çok az bir zamanda vatandaşların Türkiye’ye gelip müracaat etmesi olanaksızdı. Birçok vatandaşımız müracaat edememiş ve BAĞ-KUR şartlarını kabul etmemişlerdir. Çoğu vatandaşımızda Türkiye’de olup hemen bulundukları illerdeki Sosyal Güvenlik Kurum’larına müracaat etmek istemelerine rağmen evraklarının eksik olmasıyla müracaatları kabul edilmemiştir. Sosyal Güvenlik Kurum’u evrakları eksik olan vatandaşlarımıza PTT ile müracaatı göndermeleri durumunda kabul edileceğini söylemesine rağmen çoğu vatandaşımız süre kısıtlı olduğundan dolayı telaşa kapılıp hızlı posta ile göndererek yine de evrakları kabul edilmemiştir. Bir çok vatandaşımız mağdur olmuştur. Yurtdışında olup konsolosluk ve ataşeliklere müracaat etmek isteyenler ise randevu ve uzak mesafe sıkıntıysa yine mağduriyet yaşamışlardır. Bununla birlikte tüm dünyanın mücadele ettiği COVID-19 salgını ile yurtdışındaki kurumlar uzun bir süre hizmete kapatıldığı için müracaat eden vatandaşlardan istenilen evraklar temin edilemedi. Bu mağduriyetle Türkiye Cumhuriyet’i genelge çıkartarak bu süreleri uzatsa dahi çoğu vatandaşımız süre uzatımından yararlanamadı.
SSK STATÜSÜ NEDEN GELMELİ !
Yurtdışı borçlanma başvurularında gözle görülür azalma olmasıyla birlikte ülke ekonomisine büyük payı olan döviz girdileri azaldı. Yurtdışındaki Türklerin elde ettiği birçok kazanım bu yasa ile kaldırıldı. Yıllardır beklenen MİNİ JOB kanunu ile vatandaşımız nefes alırken bir taraf da müracaat edemediği için bu kanundan faydalanamamaktadır. Ekonomi alanında önemli düzenlemeler içeren Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek aslında ekonomiyi geriye götürmeye sebebiyet vermiştir. Bu durum sadece ekonomik yönde değil siyasi yönden de olumsuz etkileyecektir.
Bu kanunun yeniden gözden geçirilerek genç nesillere hitap edecek şekilde düzenlenmesi hem ülke ekonomisine hem de hükümetin yararına olacaktır.
İnsanların bin bir ümitle yola koyulduğu fakat zamanla gurbetin soğuk yüzünün tüm gerçekliğiyle hissedildiği uzun bir yolculuk ‘göçmen’ olmak… Oraya gidip, ‘oralı’ olamayıp ‘öteki’ olmak; buraya gelip ‘buralı’ olamayıp ‘yabancı’ kalmak… Bir yanın gurbet, bir yanın memleket olduğu arafta bir hayatı yaşamak…”
Fazilet Yücel
Sosyal Güvenlik Uzmanı