Değerli Okurlar,
Vefa kelimesi sözlüklerde; sözünde durmak, sözünü yerine getirmek, sözünü tutmak, eksiksiz yerine getirmek, tam olmak, tam yapmak, bol olmak, borcu ödemek, dostluk ve sevginin gerektirdiği davranışlarda devamlı olmak anlamlarına gelmektedir.
Terim olarak ise vefa; kişinin vadine, ahdine ve yeminine sadık kalması, borcunu ödemesi dostlarını unutmaması, onların dostluklarına ve iyiliklerine daha güzeliyle karşılık vermesidir. Böyle insanlara vefakâr denilir. Vefalı olmak, her insanda bulunması gereken en güzel ve en erdemli meziyetlerden biridir. Vefanın zıddı vefasızlıktır yani, nankörlük ve yapılan iyilikleri unutmaktır. Aynı zamanda vefasızlık bir şeyi yapmaya söz verdiği halde sözünde durmamaktır.
Vefa, sevilen veya sevilmesi gereken kimselere verilen değerin bir nişanesidir, dostluk borcudur. Vefa, sözünün eri olmaktır, hatırlamaktır, iyiliği unutmamaktır, iyilikte bulunanlara karşı iyilikle karşılık vermektir.
Arkadaşlıkların, dostlukların hatta evliliklerin bile basit menfaatler üzerine kurulduğu günümüz dünyasında vefalı olmak gerçekten çok daha değerli olsa gerekir.
Modern dünyanın gün be gün bireyselliğe mahkûm ettiği bizlerin vefa duyguları, ahde vefa anlayışı, sadakat ve samimiyeti de hızla yara alıyor. Yalnızlığa terk edilen anne-babalara, eşlere, çocuklara her geçen gün üzülerek şahit oluyoruz. Sözün insana bir sorumluluk yüklediği gerçeği göz ardı edilerek sadık kalınmayan nice söz ve yeminlerle ahde vefa duygusu zayıflıyor. Böylesi ulvi bir haslet zayıfladıkça insanların birbirlerine olan güveni sarsılıyor. Güven duygusu zedelendikçe de toplumsal huzur bozuluyor.
Aslında kendisine iyilik yapılan kimse bilse de, bilmese de hiçbir iyilik zayi olmaz, boşa gitmez. Onun için dilimizde: “İyilik yerde kalmaz”, “İyilik et de denize at, balık bilmezse Hâlık bilir” denilmiştir.
İnsanlar kendilerine yapılan iyilik ve kötülükleri unutup unutmama açısından farklıdırlar:
Kimi insanlar vardır ki kendilerine yapılan kötülükleri hep unuturlar, iyilikleri ise hiç unutmazlar. Bunlar erdemli, fazilet sahibi kimselerdir. Dinimizin istediği güzel ahlak sahibi müminler böyle olurlar, kendilerine yapılan iyiliği hiç unutmazlar, zamanı gelince ona iyilikle mukabelede bulunurlar, dostlarıyla her zaman ilgilenirler, iyi günlerinde de kötü günlerinde de onları ararlar, varsa dertleri, sıkıntıları gidermeye, yardımcı olmaya çalışırlar.
Kimi insanlar da vardır ki kendilerine yapılan yüzlerce iyiliği unuturlar, yapılan herhangi bir kötülüğü ise hiç unutmazlar. Hep onu söyleyip dururlar, temcit pilavı gibi durmadan tekrar ederler. Bu, dinimizin tasvip ettiği güzel davranış ve hoş bir tutum değildir. Bunlar dostlarını kendilerine işleri düştüğü zaman ararlar, sorarlar, o zaman yanlarından hiç ayrılmazlar. Onların kendilerine işi düştüğü zaman ise hep onlardan kaçmaya, uzak durmaya çalışırlar, o zaman onları tanımazlar, daha doğrusu tanımamazlıktan gelirler.
En büyük vefa ve vefakârlık, insanın Yaratanı’nı tanıması, O’na iman etmesi, O’na karşı olan kulluk vazifesini yerine getirmesi ve verdiği nimetlerin kıymetini bilmesi, şükrünü eda etmesidir. En büyük nankörlük de kulun, Rabbi’ni inkâr etmesi, O’nun yüceliğini, tanımamasıdır.
Mevlana Celaleddin Rûmi “Vefa nedir, bilir misin?” Sorusuna vefayı bütün yönleriyle özetleyen şu cevapları vermektedir: Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; ötelerin sonsuz mükâfatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.”
”Dostlarını daima vefa ile hatırla can!
Arayan sen ol, bulan sen;
Tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen.
Kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz..! (Mevlana)