Çin’den felaket çanları çaldığında, ilk olarak en önemli ve gerekli tedbirleri Türkiye aldı, öyle ki, Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’yi en emin 10 ülkeden biri ilan etti. Dar boğaza girmiş ve sağlık malzemeleri konusunda ciddi eksiklik yaşayan yabancı ülkeler artık Türkiye’den yardım talebinde bulunmaya başladılar. Peki ülkemiz bu sevindirici ve gurur verici durumu nasıl oluşturdu? Virüse en son yakalanan ülkelerden biri olarak devletimiz bu salgında başından beri büyük bir kararlılık göstermiş, zamanında en üst düzeyde önleyici tedbirler almıştır. 85 milyondan fazla kişinin ve sayısız yabancı turistin barındığını düşünürsek, büyük başarı. Peki bu başarıyı Türkiye nasıl elde etti?
Türkiye bu salgının olağanüstü hızla bulaştığını farketti. Tehlikeyi örnekleyecek olursak, bir odaya güneş girdiğinde, havada uçuşan tozları daha iyi görürüz, işte korona mikro organizmaları havada uçuşan bu tozlardan cok daha küçük. Sokaklarda ve insanların girip cıktığı kapalı mekanlarda, toplu taşıma araçlarında, alışveriş dükkanlarında v.s. hastalık belirtisi göstermeden taşıyıcı olan birçok insan sirkülasyonu mevcut. Yapılan bir araştırmaya göre, bu insanlar öksürürken, hapşırırken, hatta ve hatta konuşurken bile mikro damlacıkların bir kısmı yere düşse de, diğer bir kısmı havaya karışarak, havada dolaşabiliyor ve başka insanların ağız ve burularından nefes yoluyla vücuda girebiliyor. Bu durum maalesef açık hava icin de geçerli.
Türkiye bu pandemiyi bir savaş, bir seferberlik gibi düşünerek, ön cepheyi, yani sınırları, havalimanını cok hızlı kapattı ve böylece arka cephedeki hazırlıklara zaman kazandı, bu arada diğer ülkelerden örnekler aldı. Devletimizin tüm birimleri çok erken olağanüstü tedbirler alarak, diğer ülkeler gibi tehlikeye imkan vermedi. Disiplinli çalışan ve diğer ülkelerdeki gelişmelere göre anında tedbirler alan ve tedbirleri duruma göre, beklemeden değiştiren bir karar mekanizmasına sahibiz. Peki bu tedbirler nelerdi?
Çok değerli uzmanlardan oluşan bir bilim kurulu derhal kurularak ve dünyadaki tüm gelişmeleri anında izleyerek, devletimizin karar mekanizmasını yönlendirdiler. Yine devletimiz tüm kurumlarıyla zamanında görevini yapmaya başladı. Sağlık ve İçişleri Bakanlığı başka ülkelerde olmadığı gibi anında kararlar alıp uygulattılar.
Türkiye, ilk olarak derhal Çin uçuşlarını iptal etti, İran sınırına 14+7 gün karantina uyguladı, daha sonra dünyadaki gelişmelere göre, Avrupa ve ABD den önce tüm sınırlarını kapattı. Avrupa’da pandemi dalga dalga yayılırken ve Avrupalılar bu salgına ciddi bir şekilde yaklaşmamışken, Türkiye, kararlı adımlar atarak yurtdışındaki patlamayı yaşamadı. Avrupa ve ABD ise aldıkları yanlış veya almadıkları eksik kararlarla olayın ciddiyetini zamanında değerlendiremedikleri için geri dönüşü olmayan zararlara sebebiyet vererek bir kez daha sınıfta kaldılar.
Aradan uzun zaman geçmesine rağmen, İsviçre’de halen alışveriş merkezlerinde calışanlar maske takmıyor, müşterilere maske zorunluğu getirilmedi. Dünyanın en uygar ve zengin ülkeleri arasında bilinen İsviçre’de zaten eczanelerde maske bulmak da imkansız. Tanıdığım bir aile hekimi, kendisi ve muayenehane personeli icin maske bulamıyor. Halbuki Avrupa’nın, ABD’nin her firsatta kınadığı Türkiye’de maske zorunlu olduğu ve sokaklarda vatandaşa dağıtıldığı gibi, birçok fabrika da maske, hatta solunum cihazı üretimine geçti. Avrupa solunum cihazı darlığına girerek, bir zamanlar küçümsediği, şamar oğlanı muamelesi yaptığı Türkiye’den bu cihazları büyük ricalarla ısmarlamaya başladı. Avrupa Birliği üyeleri kendi dertlerine düşmüş ve çaresizlikten, malzemesizlikten birbirlerine yardım edemez hale gelmişken, yıllardır ısrarla üyeliğe kabul etmek istemedikleri Türkiye’den acil yardım talebinde bulunuyorlar. Allah büyüktür. Hey gidi günler, işte bu yardımseverlik bizim Türk ırkının genlerinde mevcut; kendi darda bile olsa, kısıtıi malzemesini, her kim olursa olsun, yardıma muhtaç insanlarla paylaşmasını bilir. İnsanlık adına yaptığımız bu yardımseverlik Türk milletinin büyüklüğünün, asaletinin bir simgesidir.
İsviçre’de toplu taşıma araçlarında dezenfekte maddeleri yok, bu araçlara maskesiz biniliyor, halbuki Türkiye’de bunlar zorunlu. Yine İsviçre’de yaşlı kesimin sokağa çıkma yasağı yok, halbuki bütün bu tedbirler Türkiye’de karara bağlanmış ve uygulanıyor. İstanbul havalimanı neredeyse tamamen kapanmışken, Zürih havalimanına geçen gün iniş yapan uçaklardan yüzlerce yolcu, aralarında hiçbir mesafe olmadan ve bu insanların yarın nasıl bir bulaş oluşturacağı hiçbir şekilde düşünülmeden, yoğun bir kalabalık içinde uçaktan indirildi. Türkiye’de ise tüm yetkilier, basında sosyal izolasyon sözcüğünü hiç eksik etmiyorlar. İsviçre’de hafta sonu havanın güneşli ve sıcak olması nedeniyle birçok insan kırsal alanda, göl kenarında gezintiye çıktı. Halbuki fiziksel ve sosyal yakınlaşmanın tehlikeli olduğunu bilen Türkiye’de sokaklarda sürekli polisler geziyor, ikaz ediyor, ceza veriyor.
Yine Türkiye’de sokaklar, toplu taşıma araçları, halka açık mekanlar v.s. sürekli Belediyeler tarafından dezenfekte edilmekte ve büyük şehirlerde sokaklara el dezenfektanı yerleştirilmekte; İsviçre’de ise bunların hiçbirine bugüne kadar rastlamadım.
İsviçre özgürlükler ülkesi olarak bilinir, acaba bundan dolayı mıdır ki, resmi makamlar insanların üzerine bu kadar gitmiyor. Ancak İtalya, Fransa, İngiltere, İspanya gibi diğer Avrupa ülkelerinden ders almak gerekmiyor mu? Ulusal insan sağlığı ve kamu güvenliği söz konusu olunca, bireyler kendi iradeleriyle tek başına başaramıyorlarsa, Türkiye’nin de başarıyla uyguladığı gibi, ne pahasına olursa olsun, devletlerin bazı özgürlükleri kısa vadeli kısıtlama hakkı var, hatta sosyal devlet buna zorunludur bile.
Diğer taraftan Avrupa Birliği bu pandemide bir kez daha birlik olamadığını ispat etti, üye ülkeler birbirlerine yardım etmiyor. Batı ilk defa ölüm korkusuyla karşı karşıya, ancak Suriye’de o kadar kan aktığında, insanlar öldüğünde bu durum Avrupa’nın umurunda bile değildi.
Pandemi savaşında Türkiye’deki yetkilileri ve canları pahasına olağanüstü özveride bulunan sağlık ekibini bir kez daha candan tebrik ediyor, üstün hizmetlerinden dolayı kendilerini alkışlıyoruz.
Tanrı ülkemizi korusun.