Türk markasına ihanet etmeyin
Türkiye’nin yıllık ihracatı 300 milyar dolarlara yaklaştı. Ülkenin geleceği ihracata bağlı olmasına rağmen Türkiye’de bazı firmalar, Türkiye’nin en hassas olduğu kalite konusunda maalesef hiçbir uluslararası kuralı dikkate almayarak ülkemize ve bu konuda dürüst olan ihracatçılarımıza ihanet ediyorlar. Yapılan tüm şikayetlere rağmen maalesef şikayetlerin ardı arkası kesilmiyor. Gastronomi sektöründe hizmet veren bir Afganlı dostumuz, lokantasının tasarımının imalatını Türkiye’de yaptırdı. Çizimler ölçüler tamam da gel gelelim tırlara yüklenip gelen eşyaların büyük bölümü defolu. Sözleşmede belirtilen şartların hiçbiri yerine getirilmemiş. Şikâyet ediyor, ama netice alamıyor. Sonunda bize ulaşarak derdini anlatıyor. Devreye giriyoruz, karşı taraf telefona çıkmıyor. Adamlar, ürününe sahip çıkmıyor. Gönderdiği ürünler ambalaj yüzünden yolda kırılıyor. Taşıyıcı şirket, sorumluluk kabul etmiyor. Başka bir şikâyet konusu kuru gıda için geldi. Anlaşmaya göre gönderilmesi gerek birinci sınıf kuru gıda ürünleri yerine üçüncü sınıf ürünler geldi. “Bu sefer böyle olsun. Sonraki partilerde düzeltiriz” pişkinliğine veriliyor. Büro mobilyası sipariş veren bir İsviçreli dostumuza aracı olduğumuz için de bin pişman olduk. Türkiye’deki firma bizi rezil etti. Öyle bir hale geldik ki, bizim ülkede daha kaliteli ve ucuz demeye korkar olduk.
Bir taraftan işbaşındaki yöneticiler ihracatı teşvik ederken bu tür firmalar yüzünden ülkemiz kan kaybediyor. Türkiye ile iş yapıp memnun olan Avrupalı şirketlerin varlığı hepimizin malumu. Bunun yanında yapılan anlaşmayı dikkate almayarak şark kurnazlığı yapan bu şirketlere mutlaka yaptırım uygulanmalı. Yukarıda verdiğimiz örneğinin onlarcasının şikayetini almış bulunuyoruz. “Param ülkeme nasip olsun” diyerek ödemelerini nakit yapan, aldığı mal karşılığında sükuti hayale uğrayan çok sayıda şirketimiz bulunuyor.
Bu çirkin gidişata birilerinin “dur” demesi lazım. Ticari hiçbir kuralı tanımayan kuruluşların işletme ruhsatları iptal edilmeli, değil ihracat yapmaları ticaret yapmaları yasaklanmalı. İhracatçı birlikleri bu konuya mutlaka eğilmeli ve ihracat yapan şirketleri denetlemeli ve müşteri memnuniyeti kriteri getirilmelidir. Sıradan bir işletme bile sosyal medyada müşteri memnuniyeti elde edebilmek için elinden geleni yapıyor. Biz bile alışveriş yapacağımız şirketin yıldızına bakıyoruz. Söz konusu ülke olunca herkes daha dikkatli olmalıdır.
Uluslararası fuarlara katılan Türk şirketleri de, Türk markasına verilen bu zararlardan mustaripler. Milyonlarca dolar harcayarak fuarlara katılan ve uluslararası kalite sertifikası alarak dünya ile rekabete soyunan dürüst ihracatçılarımızın yaptıklarına kara leke sürüyorlar. Avrupalı artık kalitenin yanında doğa dostu ürünleri, ürünü üretirken reşit olmayan çocukların çalışıp çalışmadığına bile bakıyorlar. Biz ise paramızı vererek sipariş verdiğimiz malı alamıyoruz. Ülkemize bu ihaneti yapanlar ise “ihracatçı’ diye piyasada iş yapıyorlar.
Türk Ceza Kanunu 155/2 maddesi, hizmet nedeniyle güvenin kötüye kullanılması halinde suçun cezasını daha ağırlaştırmıştır. TCK, ticari güven ilişkisinin kötüye kullanılmasını suçun nitelikli şekli olarak kabul etmiştir. Şirketler arasında yapılan taşıma sözleşmeleri, eser sözleşmeleri gibi sözleşmeler nedeniyle bir ticari ilişki kurulabilmektedir. Ticari ilişkinin gereği olarak bir mal zilyede teslim edildiğinde malın tasarruf amacı dışında kullanılması ticaret ilişkisi nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturur, şeklindeki kanun maddesi mutlaka işletilmeli, şikayetçinin izahı dikkate alınarak bakanlık veya ihracatçılar birlikleri olaya titizlikle el koymalıdır. Çünkü söz konusu iki şirket aralarındaki ihtilaf değil ülkemizin ticari geleceğidir. Her şikâyet, dikkate alınmalı her yanlış kayıt alınarak takip edilmelidir