Bülbülün feryâdı bir gonca güle, insanın sevdası bir tatlı dile…
Ne zarif, ne anlamlı bir söz… İnsan dediğimiz varlık, yaradılışının özünde, tatlı dile, güler yüze meyleder. Sözün güzeli, yüzün tebessümü insanı çeker, gönlünü fetheder. Zira fıtrat, sertlikten, nobranlıktan, nâdandan uzak durur. Hayatım boyunca vefâsıza, gönül kırana, kaba bir tavra râm olmuş bir insan görmedim.
Ama durun bir dakika… İnsan tatlı dile meylederken, o dilin sahibini hiç düşünmez mi? O güzel sözleri, o güler yüzü kim vermiş? Peki ya o tatlı kelâmın yaratıcısı kim?
Elbette Zât-ı Bâkî-i Hayy-ı Kâyyûm… O murâd etmedikçe, ne bülbül güle feryâd edebilir, ne âşık maşûkuna nazar edebilir, ne de insan bir tatlı kelâmın peşinden gidebilir. Sevgi, tebessüm, hüznün derinliği, hayâl gücü, tasavvur… Bunların her biri kalplerimize işlenmiş bir nakıştır. Ve nakkaş, Alemlerin Rabbi’dir.
Düşünün bir kere: Sevdiğiniz bir söz duyduğunuzda o mutluluğu hisseden kalp kimindir? Kalbinize tebessümü konduran, gönlünüze huzur veren kimdir?
Her şey O’ndandır. Her güzellik, her sevgi, her tatlı kelâm, sahibini işaret eder. Tatlı dil, güler yüz bir insanda belirdiğinde, aslında onu var edenin rahmetini görürüz.
Hülâsa; sevgi de duygu da hüzün de tebessüm de insana verilmiş en büyük armağanlardır. Her şeyin kaynağı, Alemlerin Rabbi’dir.
Vesselâm.