Millet olarak dini ve milli bayramları tatile dönüştürdük. Oysa bayramların kendine has kültürleri yaşayışları kuralları vardı. Hıristiyanların Noel'i nasıl ticari bir aktiviteye dönüştürüldüyse bizim de milli ve dini bayramlarımız ekonomik bir zaman dilimi haline getirildiler. Bayramlar artık tatil oldu gitti. Hatta bizim dini bayramlarımızda oteller, tatil köyleri, bankalar "bayrama özel" kampanyalar yapar oldular. Sonra da "Nerede o eski bayramlar?" der hayıflanırız. Oysa özlediğimiz bayramları birileri ticari bir kazanç haline getirdiler, bizler de onlara uyarak bayramları tatil haline getirdik.
Şimdi ise özellikle Avrupa ülkelerinde yaşayanlar olarak tatil anlayışımızı değiştirmiş durumdayız. Eskiden herkes ailece Türkiye'deki yakınlarının yanına gider, hasret giderirdi, şimdilerde ise tatil köylerine giderek dinlenmeyi tercih ediyorlar. Hatta bazılarımız ise tatillerini Türkiye'den ziyade başka ülkelerde geçirir oldu. Neye yanacağımızı bilemez hale geldik. Memlekette oğullarını ve torunlarını bekleyen dedeler, neneler, diğer yandan tatilinin bir tatil köyünde geçirip akrabasını ziyaret etmeyen nesillerin sayısı küçümsenemeyecek kadar fazla. Diğer yandan tatil için bile olsun Türkiye'yi tercih etmeyenler var.
Avrupa ülkelerinden dördüncü nesiller köylerini atalarını unuttu. Dedesini ziyaret etmedikleri için de mezarlarını da ziyaret eden yok. Evet, yeni nesil onlardan önceki nesiller gibi atalarının dizinde tatillerini geçirmiyor. Fakat en azından tatillerinin belirli bir zaman dilimini memleketlerine ve aile büyüklerini ziyaret ederek ayırmalıdır. Yeni nesilleri buna hazırlamalıyız. Biz onlara ön ayak olmazsak onların Türkiye'deki akraba bağları zayıflayacak ve sonunda yok olup gidecektir. Biz büyükler eğer çocuklarımızın ve torunlarımızın memleketlerine bağlılığını sürdürmesini istiyorsak, onların ihtiyacı olan her türlü fiziki imkanları da hazırlamalıyız. Evlerimizde internet bağlantısından alafranga tuvaletlere duştan klimalı odalara kadar hazırlamalıyız. Torunlar geldikleri ülkedeki fiziki sosyal ihtiyaçlarını dedelerinin evlerinde bulabilmeli ve rahat etmelidirler. Diğer yandan torunları sıkmadan onlara eğlenceli bir şekilde zaman geçirmelerini sağlamak için geziler yaptırılmalı bölge tanıtılmalı yemekleri tattırılmalı kendi yaşlarındaki akraba çocuklarıyla bir araya gelerek kaynaşmaları sağlanmalıdır. Hatta topraklarına bağlanmaları için onların adına ağaç bile dikilmelidir.
Ata topraklarında bir hatıraları olsun. Şehirlerinin takımlarının formaları hediye edilmelidir. Yani işe hülasası çocuklarımızı ve torunlarımızı ata toprağına bağlamak için her türlü yol denenmelidir. Bu arada deniz güneş ve kumdan istifade edebilmek için de zaman ayrılmalıdır. Böylelikle hem tatil hem sala-i rahim bir arada yapılarak senelik tatil gerçekleştirilir.
Biz bazı konularda geç kalmış olabiliriz. Fakat zararın neresinden dönülürse kardır. Atasının arazisini, mezarını bilmeli örf ve adetlerini öğrenmelidir. Bunun için bir aylık tatil kısa bile olsa, "Z" kuşağı dediğimiz gençler sosyal medya araçlarıyla birbirleriyle yazışır, dostluklarını devam ettirirler. Bizler de, teşvik ederek yönlendirmeliyiz.
Türkiye sahip olduğu tarihi değerinin yüzde beşlik bölümü yer üstünde olmasına rağmen dünyada "Türkiye açık hava müzesi" olarak isimlendiriliyor. Dünyanın farklı ülkelerinden binlerce dolar harcayarak ülkemizdeki tarihi turistik yerleri gelmeye gelen turistler varken, biz sahip olduğumuz değerleri ziyaret etmediğimiz gibi çocuklarımıza ve torunlarımıza da gezdirmiyor tanıtmıyoruz.
Yani öyle bir nesil yetiştiriyoruz ki ülkesinin zenginliklerinden haberdar değildir. Kabahati başkalarında aramaya gerek yok. Bu günden tezi yok kolları sıvamalı işe başlamalıyız. Belki çocuklarımızın ve torunlarımızın sayesinde bizlerde bir şeyler öğreniriz. Bahsettiğimiz konular kendi memleketimiz içindir. Daha ülkemizin görülmesi gereken çok yeri var. Hatta kültür coğrafyamızı işin içine katarsak yapacak çok işimiz var. Bu seneki tatilimizi yeniden gözden geçirerek “vira bismillah” diyerek işe başlayalım.