Avrupa genelinde Diyanet teşkilatlarına karşı sistematik bir saldırı başlatıldı. Hem siyasiler hem de medya bu konuda ciddi bir kamuoyu oluşturmaya başladı. İşin başını yine isimleri bizden olup ruhlarını satan omurgasız kişiler çekiyor. Bu zamana kadar aşırı uçlara mekan olmamış Diyanet'e bağlı cemiyetleri hedef tahtasına koyan zihniyet, bildik gerekçelerini sergilemeye başladı. Türkler demokrasi mitingine katılınca ve darbe karşıtı olunca en üst perdeden tepkiler gelmeye başladı. "Kavganızı buraya taşımayın. Yaşadığınız ülkeye sadakatinizi gösterin" açıklamaları yapılırken, terör örgütlerinin sözcülüğünü yapanlara ise sesleri çıkmıyor.
Neymiş, Diyanet teşkilatları Ankara'ya bağlıymış, din görevlileri Türkiye'den gönderilen memurlarmış. Pes doğrusu, "günaydın" demek bile sizin bu gerekçelerinize az geliyor. Türkiye'den gelen ve oradan maaş alan din görevlileri yeni mi ortaya çıktı?
Peki, bu kişiler kendi kafalarına göre mi geldi? Sizin onayınız olmadan mı geldiler? Ayrıca bir ülkenin kendi vatandaşının dini, sosyal ve kültürel ihtiyacını karşılaması kadar doğal ne olabilir ki? Gelenler de iki ülke arasındaki karşılıklı anlaşmalarla geliyorlar. Kiliselere atanan papazlara veya havralarda görev yapan hahamları siz mi atıyorsunuz? Peki gelen bu din görevlileri DAEŞ'e, El Kaide'ye veya Taliban'a taraftar mı topluyor? Toplumun huzurunu mu bozuyorlar? Tabii ki hayır. Peki sizin rahatsız olduğunuz konu ne?
Demokrasiye karşı eylemlerde etkili olmuşlar. Darbe karşıtı tavır sergilediler. Seçimlere katılımı arttırdılar. Size göre "AKP'ye" oy topladılar. Erdoğan'ı destekliyorlar. Size ne bundan? Müslüman olan ben. Oy veren ben. Sandıkta irademi yansıtan ben. Peki size ne oluyor? Siz yarın benim oyuma da müdahale edersizin.
Ben sizin istediğiniz gibi olacak derecede fikir özgürlüğüne, demokratik fikre sahip değilim. Acizane kendi çapımda oyunu veren, yaşadığı ülkenin kanunlarına uyan, vergisini veren, üreterek katkıda bulunan birisiyim. Lütfen dinim ve din adamım hakkında ahkam kesmeyin.
Ben insanım ve insan haklarının gereği olarak dinimi yaşama hakkım var. Dinimi öğrenme, dini ibadetlerimi yapmam için ibadethane sahibi olmam kadar doğal bir şey olamaz. Dolayısıyla devletim bana bu konuda yardımcı oluyorsa, vergi verdiğim, kalkınmasında emeğimin olduğu ve çocuklarımın doğduğu bir ülke de buna destek vermelidir.
Diyanet bu tür saldırılara maruz kalırken diğer sivil toplum örgütlerimiz ne yapıyor? Maalesef hiç bir şey yapmamaları, bir beyanatta bulunamamaları Diyanet'e karşı kampanya başlatanların ekmeğine yağ sürüyor. Bakın beyler, sözüm ona STK ve diğer dini gruplar! Bu gün Diyanet'i hedef tahtasına koyan ve yaptığı bu saldırılarla bu kaleden taş koparmaya çalışanlar yarın sizi ele alınca sizi savunacak kimseyi bulamayacaksınız. Birimize yapılan saldırı hepimize yapılmış olarak kabul etmeliyiz. Sarı öküzü verirseniz yok olur gidersiniz.
Teşbihte hata olmaz babında bilmeyenler için sarı öküz bahsi ile yazımızı sonlandıralım.
Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş.
Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.
Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:
"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."
Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.
Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:
"Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."
Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk''u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.
Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.
Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.
Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı."
STK'lar, birbirinize sahip çıkın! Kendi içinizde olanları bir tarafa bırakarak böyle zamanlarda bari bir olun ki, diri kalın.