Gözlerimle görmesem, inanılması hakikaten çok güç, ama maalesef gerçek
Ankara’da bir dairenin sahibi yaşlı bir hanım vefat eder ve 60 adet mirascı arkada bırakır. Mirasçıların çoğu yaşlı ya da yurtdışında yaşamakta ve kendilerine böyle bir maldan pay kaldığından haberdar değiller. Mirasçılardan bir kısmı, miras nedeniyle el birliği ile malik oldukları bu taşınmaz için, “Ortaklığın giderilmesi” davası açmak, satışını en iyi şekilde gerçekleştirmek üzere bir avukata vekalet verirler. Ancak işin ilginç tarafı, avukat sahtekar çıkar ve mirasçıların haberleri, olurları olmadan ve kendisinde kiralama yetkisi içeren bir vekaletname veya sözlü bir onay olmaksızın kiracı adaylarını yanılgıya sokarak kendisini mal sahibi olarak tanıtır ve 13 yıldır mal sahibi olarak kira kontratlarına imza atarak daireyi kiraya verir, kira bedellerini zimmetine geçirir. Kiraya verdiği kişiler de Ankara’da yabancı büyükelçilik mensupları olduğundan, mahalli konulara pek hakim olmadıklarından, onlar da olayı farketmezler. Sahtekar avukat her ay asgari 600 Dolar kira bedeli tahsil ederek 13 yılda 100,000 Dolar kadar haksız ve hukuka aykırı bir şekilde servet oluşturur.
Hatta kiracı adaylarından bazılarının anlattığına göre, kısa süreli kira ödeme gecikmelerinde yumruğunu masaya vurarak, kiranın en kısa sürede ödenmesi konusunda kiracıları tehdit eder.
Mirasçılardan bir kısmı avukatın bu sahtekarlığını farkedip, taşınmazdan derhal el çekmesi, taşınmaza ait gelir-gider bilgisini iletmesi ve elde ettiği tüm geliri faizi ile birlikte mirasçılara ödemesi konusunda noterlikçe ihtarname çeker; ancak avukat sahtekarlığına devam eder.
Mirastan kaynaklı mülkiyet, elbirliği mülkiyeti olduğundan, Türk Medeni Kanunu 702. maddesi, 2. fıkrası gereği, tasarruf ve yönetim konusunda mirascıların oybirliğiyle karar vermesi gerekir.
Sahtekar avukatın cezalandırılması için mirasçılar baro disiplin kuruluna şikayette bulunurlar ve olayın çözülmesi için başka bir avukata başvurarak mahkemede dava açarlar.
Davalar yıllarca sürer, avukatın banka hesaplarına blokaj koyulur, ancak sahtekar avukat halen kiraları kanunsuz bir şekilde nakit olarak ya da mahkemelerin bilmediği başka banka hesaplarına havale ettirerek almaya devam eder.
Baro disiplin kurulu başkanlığı ise, avukatın, meslek kurallarının 3. ve 4. maddelerini ihlal ettiği, disiplin suçu işlediği sonuç ve kanaatine vararak, avukatlık yasasının 134. ve 135. maddeleri gereği sadece “Uyarma” cezası ile cezalandırılmasına karar verir. Ancak sahtekar avukat, hiçbir şey olmamış gibi bugün halen mesleğini yürütmeye devam etmekte. Öğrenildiği üzere, avukat kurbanlarını, yaşlı ve çok mirasçısı olan, bir kısmı da yurtdışında yaşayıp mirası takip edemeyen, ya da kendisine miras kaldığını bilmeyen kişilerden seçmekte, onların ölümlerini takip edip, onlara da aynı sahtekarlığı uygulamakta ve bu şekilde haksız kazanç elde etmekte.
Türkiye’de 13 yıldır yaşanan bu sahtekarlık halen devam etmekte; avukat baro disiplin kurulu uyarma cezasına ve bunca mahkeme davasına rağmen halen kiraları kendi adına toplamakta.
Hukuk devletinin yetkilileri ve savcılık makamı ne şekilde bu konuya el atıp bir son verecekler? Böyle bir rezalete ancak masallarda, polisiye film ve romanlarda rastlanır, gerçek hayatta yaşanması ve 13 yıldır halen devam etmesi, dünyanın uygar medeniyetler düzeyinde olmak isteyen bir hukuk devleti için çok ürkütücü ve üzücü. 10 yıl süren hukuk mücadelesine ve onlarca açılan davaya rağmen avukatın Türkiye’de halen avukatlık mesleğine devam etmesi ülkemizdeki hukuk sistemine ve adaletin uygulanmasına darbe vurmaz mı?