Değerli Okurlar,
Yaşadığımız hayat çok yorucu bir maratondan ibaret…Her yeni günün başlamasıyla beraber sorunlar, olaylar teker teker gelip kapımızı çalıyor. Bazıları ise teker teker gelmeyip birlikte gelmeyi tercih ediyorlar. Sanki hiç derdimiz, sıkıntımız yokmuşçasına… Bir sıkıntıya diğeri ekleniyor. Yoruyor bu sıkıntılar bizi, ağır geliyor küçük yüreğimize… Tüketiyor bizi, bitiriyor. Ama “sabır” diyoruz. Her kışın bir baharı olduğu gibi sıkıntının da geçeceği bir gün elbette vardır. Derdi verenin elbette dermanı da vardır. Belki bugüne belki yarına kalmış dermanımız. Bize de sabretmekten, umut etmekten başka çare kalmıyor. Bekliyoruz… Umut ve sabır kendini pekiştiriyor adeta. Sabır taşmıyor, umut çiçek açmıyor derken, bir bakıyoruz ki sabrın sonu selamet olmuş. Yağmurlu hava misali kendini güneşe bırakıvermiş sıkıntılarımız. Sıkıntılar bitiyor, istediğimiz oluyor. Her şey geride kalıyor. Umudumuzu yitirmezsek kazanırız hayatı. Sabırla bekleyerek ulaşırız hedefe… Burada önemli olan umuttan vazgeçmemek. Israrla umuttan vazgeçmeyelim ki bitip tükenmeyelim. “Umut her zaman vardır…” Umudunu asla yitirme!
Kuru bir yaprağın kımıldaması bile, Yüce Allahın tasarrufunda olduğuna göre, kul için hiçbir endişeye mahal yoktur. Kul tedbirden sorumludur, takdire müdahale edemez. Ebedi âlem için değil de, sadece dünyevilikler için mücadele edenlerin tedbirleri, fani dünyanın basit menfaatlerine dayalı olduğundan, alınan ve alınacak tedbirler insanların dünya hayatlarını huzursuz, ebedi hayatlarını tehlikeye sokacağından faydası olmayacaktır. Her yapılan iş ve alınacak tedbir, Yüce Allahın rızasına uygun olursa, insanlar dünya ve ahret saadetine kavuşmuş olur.
Gelelim şimdide bizi çok seven Avrupa’ya,
Bunca yıldır Avrupa’da yaşıyorum. Bu döneme kadar Türkiye’nin bu kadar ön plana çıktığı ve medyada manşetten haber yapıldığı hiçbir dönemi hatırlamıyorum. Bırakın Türkiye’yi başka bir ülkenin de bu kadar haber yapıldığına hiç rastlamadım.
Tarih boyunca kurduğumuz devletleri yönetenler, milletin inancına mukaddes değerlerine sahip çıkarak, birlik ve beraberlik içinde olmaya çalışmışlardır. Dış şer odakları ve onların içteki uzantıları sömürü ve saltanatlarını sürdürmek için her türlü fitne ve fesatla milletin dinine, mukaddes değerlerine saldırmak suretiyle sosyal dokumuzu bozmaya çalışmışlar ve Türkiye’nin son otuz-kırk yılında terör örgütleriyle ülkemizi ve bölgeyi kontrolleri altında tutmak için, birçok koldan saldırıya gerçekleştirmişlerdir.
Bu şer odakları, insan onuruna yakışmayan çirkin ahlaksız planlarını fark ederek, dur diyen ülkelerin yöneticilerini hedeflerine alarak yok etmeye çalışmaktadırlar. Üzülerek ifade etmeliyim ki, bu aşağılık planlara bilerek veya bilmeyerek ülkemizin içinden bazı kesimlerde dolaylı bir şekilde destek olmuşlardır ve olmaktadırlar.
Cumhurbaşkanımız, Başbakan ve diğer üst seviyedeki devlet yöneticilerinin ne kadar zor bir görevi yürütmekte olduklarını idrak edebiliyoruz. İslam ve batı dünyasının dikkatle izlediği böyle bir ülkenin Cumhurbaşkanına, Başbakanına basit siyasi getirim ve çıkar hesaplarıyla, yapıcı olmayan, maksatlı ve tutarsız haber ve eleştirilerde bulunmak doğru değildir.
Hakaretlerle yanlış söylem ve eylemlerle, nefsi mülahazalarla, siyasi ihtiras ve kinlerle, ideolojik saplantılarla, yöneticilerimizi eleştirirsek bilelim ki millet olarak bindiğimiz dalı keseriz, iç ve dış şer odaklarının ağzına düşen bir lokma oluruz. Dış şer odaklarının, ülkemiz ve milletimiz üzerinde tarih boyunca birçok sinsi planları olmuştur ve olmaktadır. Ülkemiz dış destekli terör örgütleriyle verdiği mücadelede, hem insan kaybı hem de ekonomik kayıp yaşamıştır.
Gelin hep beraber, ülkemizin selameti, milletimizin huzur ve barışı için, milletçe hiçbir ayırımın tuzağına düşmeden, birlik ve beraberlik ruhu içerisinde sabırla güçlü Türkiye için yola devam edelim.
Zira sabrın sonu selamettir.