Hayat, çoğu zaman vaatlerle örülü bir hikâyeye dönüşür. Ekonomik vaatler, kariyer basamaklarında yükseleceğimiz sözler ya da sosyal hayatta duyduğumuz umut dolu cümleler… Hepsi birer vaad. Ancak bu vaatlere bel bağlamak, kendimizi ne kadar doğru bir zemine oturtuyor?
Belirsizliklere umut bağlamak, hayatta bir gemiyi sisli bir denizde pusulasız yüzdürmek gibidir. Bizi oyalayan bu belirsizlik, hem zihnimizde hem de yüreğimizde bir bekleyiş doğurur. Ancak bu bekleyiş, çoğu zaman kendi yolumuzu çizmemizi engeller.
Diyelim ki, bir iş yerinde yıllardır terfi vaadiyle oyalanıyorsunuz. “Bir dahaki yıl seni müdür yapacağız” cümlesi, her yıl aynı şekilde tekrarlanıyor. Bu söze inanıp daha iyisini aramaktan vazgeçiyorsunuz. Oysa belki de dışarıda sizi daha mutlu edecek bir fırsat var, ama siz o vaadin sisinde kayboluyorsunuz.
Bir başka örnek: Ekonomik vaatler. Seçim dönemlerinde duyduğumuz “Herkese daha iyi bir hayat, daha yüksek gelir, daha düşük maliyet” sözleri… Çoğu zaman bu vaatlere bel bağlayıp bireysel ekonomimizi düzeltmek için harekete geçmiyoruz. Halbuki bu belirsizlik içinde kendi bütçemizi iyileştirmek, tasarruf alışkanlıkları kazanmak veya basit yatırımlar yapmak bizi daha sağlam bir zemine oturtabilir.
Sosyal hayatta da durum farklı değil. “Bir gün mutlaka seni arayacağım”, “Bunu senin için yapacağım” gibi sözler… Bazen bu vaatlere o kadar inanırız ki, onları beklerken hayatımızın akışını durdururuz. Oysa beklentisizlik, çoğu zaman insanın ruhunu özgürleştiren bir duygudur.
Vaatlerin cazibesi inkâr edilemez. Kim istemez ki daha iyi bir geleceğe inanmayı? Ancak burada asıl mesele, bu vaatlerin arkasındaki gerçekle yüzleşmekte yatıyor. Gerçekten bu sözlerin ardında somut bir temel mi var, yoksa bizi oyalamak için sunulan pembe tablolar mı? Eğer bir adım atmamız, çaba göstermemiz gereken noktada, vaatlere güvenerek pasif kalıyorsak, aslında hayatımızdan çalıyoruz demektir.
Bazen hayatın belirsizlikleri, insana içsel bir güven kaynağı bulması gerektiğini fısıldar. Bel bağladığımız her söz ve her umut, kendi gücümüzden uzaklaşmamıza neden olur. Kendi ekonomimizi yönetmek, kendi fırsatlarımızı oluşturmak, beklentilerimizi azaltarak huzurumuzu artırmak… İşte tüm bunlar, bize vaatlerden bağımsız bir hayatın kapılarını açar.
Hayatın bu gerçekliği bize şunu hatırlatıyor: Kimse bizim için yolumuzu çizemez. Vaatlerin bizi çektiği belirsizlikte kaybolmak yerine, kendi planlarımızı oluşturmalı, somut adımlar atmalı ve kendi gemimizi güvenli limanlara ulaştırmalıyız. Unutmayalım ki, sisli bir denizde gemiyi beklemek değil, dümeni ele almak bizi sonuca götürür.
Peki sen, vaatlerin peşinde mi koşuyorsun yoksa kendi rotanı mı çiziyorsun?
Muhabbetle…