Geçtiğimiz hafta üç gün Almanya’da kitap fuarında idim. Duisburg Astec Kitap Fuarı, Almanya’nın en büyük kitap ve kültür fuarlarından biri. Bu sene yüz elli bin kişi bu fuarı ziyaret etti. Yıllardır düzenli bir şekilde devam ettirilen başarılı bir organizasyon. Burası aynı zamanda Almanya’daki vatandaşlarımızın buluştuğu, kaynaştığı, görüştüğü ve muhabbet ettiği bir aktivite merkezi hâline gelmiş. Bu kadar vatandaşımızı hiç kimsenin kolay kolay bir araya getirmesi mümkün değil. Bir araya getirse dahi sohbet ve muhabbet etmesi imkânsız. Oysa fuarda on gün boyunca bu imkânı fazlasıyla buluyorsunuz. Dertlerini dinliyorsunuz! İsteklerine, arzularına muttali oluyorsunuz.
Peki böyle bir fuarda vekillerimizi görmek neden mümkün olmuyor? Kültür Bakanlığı yetkililerine neden rastlamıyoruz? Gerçekten üzücü bir durum.
Bilhassa seçimlerde gurbetçilerimizin sandığından sonuçlar ne çıkacak diye dikkat kesilen vekillere hitap ediyorum: Orada yoksanız hiçbir sonuca şaşırmayın. Hiç kimseye kızmayın. Gurbetçi vatandaşlarımız neden şöyle davranmıyor neden böyle yapmıyor demeyin. Zira gerektiği zamanda onların yanında değilsiniz!..
İnanın üç gün neredeyse bir dakika boş kalmadan kendileriyle sohbet ettim. Gurbetçilerimizin varlığını, kimliğini, kişiliğini korumak uğruna verdikleri büyük mücadeleye şahit oldum. Vatanlarına duydukları muhabbet ve aşkı görmek gerek! Almanların, çocuklarını ellerinden almak ve asimile etmek için kurdukları tuzakları uzun uzun anlattılar. Almanya, Gençlik Daireleri eliyle çocukları ailelerinden koparmak için fırsat kolluyor. En küçük bir hadiseyi dahi fırsat bilerek çocuğu ebeveyninden koparıp Hristiyanlaştırmaya gayret ediyor. Hiçbir şey yapmasa dahi Türk örf ve aile kültürü içerisinde yetişmesini önlemiş oluyor. Ekonomik rant da bu işin başka bir boyutu.
Almanya’nın bu sinsi faaliyetlerine karşı gençlerimize sahip çıkmak adına büyük mücadele veren sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri gerçekten takdire şayan. Böyle bir durumda birkaç vekilimizin buraya giderek kendilerini dinlemesi ve yanınızdayız mesajını dahi vermelerinin kalplerine ne ölçüde güç katacağını düşünmek gerekir.
Hiçbir vekil diyemez ki ben falan vilayetin temsilcisiyim. Zira Almanya’da bütün Türkiye’den vatandaşlarımız var. Hepsi de Türkiye’nin tek bir vilayetinden gibi birlik ve beraberlik içerisindeler. Konferansımda beş yüz kişilik salonu hıncahınç doldurmuşlardı. Türkiye’nin içinde bulunduğu yeni istiklal mücadelesini anlatırken yaşadıkları coşku ve heyecan görülmeye değerdi. Dört yüz kilometrelik yoldan geldiklerini ifade edenler vardı. Türkiye’nin duruşu, birliği ve beraberliği, vakarı, ümmetin gururu oluşu kendilerine müthiş bir sevinç ve gurur veriyordu.
Evet vekillerimizin bu gururu, bu heyecanı onlarla beraber on gün içinde mutlaka görmelerini, yaşamalarını ve paylaşmalarını isterdim. Cumhurbaşkanımızın gösterdiği gayret, dirayet ve heyecan bazılarını neden hiç harekete geçirmiyor? Herkes neden koltuğunu koruma mücadelesi veriyor? Bırak, koltuk-mevki-makam senin peşinde koşsun.
Kemalpaşazade’nin Yavuz Sultan Selim Han için söylediği şu sözler mevki makam ehline ibret olmalıdır.
Tac ü tahtıyla fahreder beyler
Fahrederdi seninle tâc u serir
Tarih affetmez!..
Sayın Cumhurbaşkanımız geçenlerde büyük bir ıstırabını yine büyük bir üzüntüyle dile getirdi. Kırk yıllık dava arkadaşlarının ülke için istiklal savaşının verildiği şu en keskin virajda maalesef birilerinin kayığına bindiğini ifade etti.
Sulh zamanında askerin geceler boyu ter dökmesi harp anındaki basit bir hizmeti yanında solda sıfır kalır. Bugün ülkemizin işgal girişimlerine karşı gece gündüz demeden hizmet eden bir liderin yanında durmak yerine onu zayıflatmaya ve güçsüzleştirmeye çalışmak ne demektir? Ülkenin yok edilme ve kardeş kavgalarına sürüklenmesi karşısında hangi hatayı konuşmaya sıra gelir ki? Kaldı ki karşı tarafın yıkıcı hiçbir hareketine tepki koymayıp işgale karşı mücadele verenlerin hata dahi olsa en küçük tökezlemelerinde kaplan kesilmek nasıl açıklanabilir?
Bu durum maalesef bir iç sıkıntısının tezahürüdür. Hâlâ Türkiye’nin geçmekte olduğu korkunç girdabı görememektir. Amerika’da koltuğunda oturup “tweet” atarak ülkeleri karıştıranlardan, işgal edenlerden gafil olmaktır.
FETÖ fitnesini, FETÖ'nün kimlerin taşeronluğunu yaptığını en basit ifadeyle anlamamaktır. Zira en basit ifadenin bir üst derecesi ülkeyi yıkmaya çalışanlarla kol kola girmek manasına gelmektedir.
Artık şu mesajın hemen herkes tarafından anlaşılması gerekir diye düşünüyorum. Amerika’nın Orta Doğu’da attığı hemen her adım Türkiye’nin mahvına yöneliktir. Arap baharından tutun, Suriye’de olayların durdurulmaması ve ülkemizin milyonlarla göç almasına yol açılması, Suriye’nin, Irak’ın paramparça edilmesi, DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin kurulması, Türkiye aleyhindeki her örgütü ordu gibi silahlandırması, Rakka, İdlip, Kuzey Irak’ta referandum, Kudüs gibi atraksiyonları, İran’ı karıştırması, Suudileri 'Ilımlı İslam’a çevirmeleri hep Türkiye’ye yönelik çevirme hareketleridir.
15 Temmuz darbe girişimi mutlaka tamamlanmaya çalışılmaktadır. Böyle bir zamanda ve şartlarda Devlet Bahçeli Bey’in duruşu bütün Türk milletine örnek olmalıdır. Bunu "AK Parti, Devlet Bahçeli Bey’in oyununa geliyor" diye izahta bulunanlar şayet ihanet maksadıyla değilse FETÖ tuzağının ne olduğundan gafil adamlardır!
ABD gibi bir gücün milletimizi yerle yeksan ve dinimizi yok etmek kararlılığında olduğu, bunun için her gün yeni senaryolar ürettiği böyle kritik bir ortamda Devlet Bahçeli Bey’in verdiği birlik ve beraberlik mesajları milletin kalbine su serpmekte, güç ve kuvvet vermektedir.
Buna karşılık sayın Cumhurbaşkanımızın savaşın en kızgın günlerinde kırk yıllık dava arkadaşlarını yanında görememesi, bakıp da bulamaması ne zor bir durumdur. Ancak çeken bilir diye düşünüyorum.
Ona bu yalnızlığı yaşatanlar gerçekte vatana, millete ve ümmete yaşatmaktadır. Zira onun şahsında yalnız bırakılan gerçekte bunlardır. Dolayısıyla yalnız bırakılan affetse dahi bu hareketi tarih asla affetmeyecektir.
En kısa zamanda gür sesleriyle milletin yanında olduklarını deklare etmeleri dileğiyle…
TEFEKKÜR
Yol O’nun varlık O’nun gerisi hep angarya,
Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya!