Oy hakkı iyi ama yetmez.
Her yıl klasikleşmiş bir 24 Nisan'ı geride bıraktık. 1915 olaylarıyla ilgili dünya ülkelerinin tutumu hepimizi üzüyor. Bu yılın 100. yıl olması nedeniyle uzun süredir yapılan lobi çalışmaları, karalama ateşinin fitilini yakan Papa ve Avrupa ülkelerinin son tutumuna bakılırsa başarılı olmuşa benziyor. 100. yılın gelişi yıllar öncesinden belli olmasına karşın ülke olarak biz bu konuda ne gibi çalışmalar yaptık? Her yıl bu dönemde topyekün parlementolar ve medya üzerinden yapılan ithamlar ve atılan çamurlardan sonra savunmaya geçiyor ''bizim ecdadımız katil değil, biz yapmadık...'' gibi savunmalarla kendimizi anlatmaya çalışıyoruz. Ancak 1 hafta sonra yeniden iç politikaya geri dönüyor bir sonraki 24 Nisan'a kadar bu alanda aktif çalışma yapamıyoruz. Yapılıyorsa da, neticeye bakılırsa yeterli olmadığı ortada.
Bir çok farklı alanda iki yüzlü tutum sergileyen Batı'lı siyasetciler, 1915 olaylarıyla ilgili de duymak istediklerini görmek istediklerini görüp, hükümetimizin defalarca ''Arşivlerimizi açalım, gelin tarihciler bunu araştırsın'' çağrılarına sağır kalıyorlar.
Dünya medyasında olduğu gibi, İsviçre medyasında da bu konuyla ilgili o kadar dayanağı olmayan asılsız taraflı haberler yapılıyor ki, bu haberleri okuyan Türk vatandaşları sadece sinir olmakla kalıyor.
Bern'de Çanakkale şehitleri için toplanan 600-700 civarındaki vatandaşlarımız ile ilgili İsviçre medyasında Ermenilerin acısı ve Erivan'daki anma haberlerinin sonunda bir satır ''Bern'de de 100 civarında Türk toplandı'' şeklinde geçti. Türkiye'de aynı gün yapılan Çanakkale şehitleri 100. yıl anma etkinlikleri ilgili yine aralarda haberlerin sonunda bir kaç satır görünüyor. Cumhurbaşkanımızın Avrupa Parlamentosu'na ve tarihcilere çağrıları ise, ''Erdoğan soykırımı yine reddetti'' şeklinde konuşmalarına yer vermeyerek taraflı tutumla yansıtıldı. Bu işin medya üzerinde ticari reklamlarla döndüğünü herkes biliyor. Bu konu ülkemizin en önemli meselelerinden biri olmasına rağmen bu alana Yurtdışı Tanıtım Bütçesi'nden ne kadar harcama yapılıyor merak ediyorum. Yeterli harcama yapılmadığı, maalesef karşı tarafın medya ve siyasetciler üzerinden ulaştıkları neticeden belli oluyor.
Şimdi sandığa gitmenin tam zamanı
2015 Türkiye 25. dönem genel seçimleri için Zürih, Bern ve Cenevre'de kurulacak sadıklarda oy kullanacağız. Seçimler direk olarak bizi ilgilendirmese de, çocuklarımızın hepimizin bu ülkelerdeki geleceği ve ülkemizin geleceğini ilgilendiriyor. Öncelikle son günlerde bana çok sorulan bazı soruların yanıtını kısaca vereyim. Yurtdışından gidecek oylar siyasi partilerin Türkiye genelinde alacağı oylara dağılacak. Bağımsız adaylara ise oy verilemeyecek. Avrupa ülkelerine gelen siyasi parti temsilcileri daha çok ülkemizin iç meseleleriyle ilgili vaatlerde bulunuyor. Kimse direk bu ülkedeki kemikleşmiş sorunlarla ilgili çözüm vaatleri sunamıyor. Ancak yurtdışı seçim bölgesi olsaydı, yıllardır Ankara'dan çözüm bekleyen konuları çözmek için siyasi partiler yarış içine girerlerdi. Bir çok ülke dünyadaki vatandaşlana mektupla oy kullanma hakkı verirken, ülkemizin adeta 'oy kullanmayın' der gibi tutumu sonucu bu haktan yıllardır mahrum kalan yurtdışındaki vatandaşların 'Anayasa ayıbı' oy kullanamama sorunları giderildi. Yurtdışı Türkler ilk kez geçen yıl yapılan cumhurbaşkanı seçimlerinde, kendi bulundukları ülkelerde sandık başı yapıp oy kullanma olanağına kavuştular. Yeterli mi? elbette ki değil. Önce oy kullanma hakkı verildi. Havalimanlarında sadece gümrük kapılarında oy kullanmanın ötesinde bir adım daha ileriye gittik. Randevü sistemi engeli bu seçimlerde kaldırıldı. Toplamda 5,5 milyona yakına seçmen statüsünde vatandaşın olduğu yurtdışında, vatandaşlarımız artık kendilerinin yaşadıkları ülkelerde adaylığını koyacak adaylara oy vererek, burada yaşayan adaylar arasından seçip Ankara'ya gönderebilecekleri milletvekilleri ve Göçmen Bakanlığı çoktan şart oldu. Ankara'dan mevcut sistemle seçilen bir Avrupa bakanının burada halkın her alandaki sorunlarını tamamen teşhis edebilmesi imkansız. Artık yurtdışında yaşayan Türklere de TBMM'de temsil edilme olanağının sağlanması zamanı geldi ve hatta çok geç bile kalındı....
İtalya Parlamentosu yurtdışında yaşayan vatandaşları için mecliste belirlediği sandalye sayısıyla temsil hakkını 2006 yılından bu yana veriyor. Fransa da keza aynı.Son resmi verilerle Türkiye nüfusuna ve seçmen sayısına bakıldığında, sadece 1,5 milyona yakın seçmen nüfuslu Almanya'nın, bu ülkedeki Türkleri temsilen kendi içlerinden seçip Ankara'ya gönderebilecekleri 20 sandalye olmalı. Aynı potansiyel İsviçre, Fransa Avusturya, Belçika ve diğer ülkelerdeki Türk seçmen nüfuslarına göre de geçerli. Buradaki okulda, hastanede, cezaevlerinde, sokakta, fabrikada, üniversitede ve bir çok diğer yerel konularda genç-yaşlı, kadın-erkek yaşadıkları sorunları sıkıntıları Ankara'dan buraya ayda bir gelecek vekil bilemez göremez duyamaz. Buradaki günlük yaşamdaki sorunları ancak halkın içinde yaşayan, bu ülkenin yerel lisanını bilen konuşan içimizden kişiler bilir. Yıllardır söylüyor ve yazıyorum. İşte bu nedenlerle yurtdışı bir 'seçim bölgesi' olmalı ve belirli bir 'kontenjan' ayrılmalıdır. Yukarıda saydıklarım önümüzdeki haftalarda kurulacak sandığa gitmek için sadece bir kaç neden. Avrupa'daki seçmen sandıkta gücünü göstererek, siyasette bazı dengeleri değiştirebileceğini hissettirmeli ve Ankara'daki siyasetcilerin gelecek yıllarda yurtdışındaki seçmene tanıyacakları kontenjan ve yapacakları yatırım ve planlar için iştahlarını kabartmalı.