Tarih boyunca yangın, zelzele, sel gibi felaketlerden insanlar çok korkmuş; medeniyet nice zararlara uğramıştır. Mamafih bunlar ârizi olduğu için, bir şekilde kurtulmak mümkündür. Veya öldürdüğünü hemen öldürür. Ama sâri hastalıklar, kaçmakla kurtulmak mümkün olmadığı ve yakaladığını yere serdiği için hepsinden daha korkutucu olmuştur. Bunların cemiyete tesiri de ötekilerden daha fazladır.
Sâri, sirâyet eden (bulaşıcı) demektir. Sâri hastalıklar, azgın cemiyetlere ilahi gazap olarak görülmüştür. Mukaddes kitaplarda böyle yazar. Ama elbette ki bu mutlak değildir. Yani her azgına sâri hastalık gelmediği gibi; her sâri hastalık da azgınlık cezası değildir.
İçe kapalı-Dışa açık
İçine kapalı cemiyetlerde irsî hastalık az; ama sâri hastalıklar fazla görülür. Bu, virüslere karşı mukavemet ve muafiyetin (bağışıklığın) zayıflığından kaynaklanır. Dışarıya açık, mesela dışarıdan evliliğin fazla olduğu yerlerde irsî hastalık çeşitliliği fazla; sâri hastalıklara mukavemet de güçlüdür. Bu gibi hastalıkların ekserinin Çin gibi kapalı bir cemiyette çıkması; buna mukabil Anadolu ve Akdeniz gibi dışa açık yerlerde fazla tahribat yapmaması bununla izah edilir.
Temizliğe hakkıyla dikkat etmemek, umumiyetle hastalığı doğurur. Ticari seferler ve askerî sevkiyat, hastalığı dünyaya yayar. Bütün sâri hastalıklarda hep aynı tedbirler alınmıştır. Hastayla teması aza indirmek; hastalık olan yeri tecrit etmek, hastalık olan yere giriş ve çıkışları menetmek.
Ölüleri yiyen insanlar!
Tarih boyunca veba, kolera, tifo, tifüs, çiçek, cüzzam gibi çok ve çeşitli sâri hastalıklar görülmüştür. Bunların bazısı çok dehşetli olmuş; çoğu zaman tarihin seyrini değiştirmiştir. ME 430’da Peloponez harbleri esnasında tam Atina kazanacak derken, bu şehirde ortaya çıkan veba binlerce kişiyi yere sererken, Atina’yı da mahvetti.
Kartacalılar, ME 396’daki Siraküza kuşatmasını veba yüzünden kaldırdılar. Akdeniz üzerindeki hâkimiyetleri bu sebeple zayıfladı. Zamanla Roma lehine kaybedildi.
Iustinianus vebası denilen hastalık (541), bilinen en çok kaybın verildiği sâri hastalıktır. İstanbul nüfusunu neredeyse bitirdi. İmparatorun da hayatını kaybettiği bu hastalık sebebiyle, Bizans’ın yıldızı söndü.
Veba, cüzzam ve sair sâri hastalıklar, Haçlı ordularını perişan ederek seferlerin sonunu getirdi. Haçlılar Filistin’de tutunamadılar. İmparator II. Friedrich kolera salgını yüzünden geri döndü.
"Kara Ölüm!"
Korkunç bir veba salgını XIV. asırda Avrupa’yı kasıp kavurdu; nüfusun üçte birini yok etti. Deri altı kanamalar sebebiyle ölenin cildi siyaha döndüğü için "Kara Ölüm" diye bilinir. Moğollar, 1347’de Kırım Kefe’de kuşattıkları Ceneviz kalesine vebalı cesetleri mancınıkla attılar. Çin’de başlayan veba, böylece bütün Avrupa’ya yayıldı.
Hastalıktan korunmak için göz yeri camlı, içine mikrop öldürsün diye karabiber ve baharatlar konan karga gagasına benzeyen deri bir maske takarlardı. Şimdi Venedik karnavalının kostümleri arasında görülebilir. Ölüler ortada kalıyor; kokuyor, hastalığın yayılmasına sebep oluyordu. Hükûmet, mahkûmlara, çingenelere bunları zorla toplattı. Kirece bulanmış umumi kuyulara attırdı.
Anı yaşamalı
Kara Ölüm, Avrupa’nın sosyal, siyasi ve ekonomik bünyesini değiştirdi. Hastalara bakanlar hep din adamlarıydı; hastalanıp öldüler. Dine itimat azaldı. Hedonizm (hazcılık) yayıldı; “madem ölüm bir nefes kadar yakın, günümüzü gün edelim” anlayışı hâkim oldu. Boccaccio’nun Decameron (Gece Hikâyeleri) adlı eseri bu günleri tasvir eder. İçinde bir eve kapanıp gününü gün eden kadın-erkek 10 kişinin 10 gün boyunca anlattığı 100 kadar hikâye vardır.
Bu salgında çok asiller de öldü. Başta Yahudiler olmak üzere azınlıklar "günah keçisi" ilan edildi ve bunlara zulümler başladı. Hastalık o kadar ilerledi ki, artık bulaşır bulaşmaz başkasına geçmeden hemen öldürdüğü için, giderek yavaşladı, ortadan kalktı.
Kolera pandemisi
Sonraki yıllarda Asya’daki sömürgelerden gelen hastalık mikropları, Avrupa’yı titretti. İtalya’da (1629), Londra’da (1665), Viyana’da (1679), Marsilya’da (1720) ve Moskova’da (1771) görülen salgınlar, tahribata sebep oldu; ama şehircilik ve hıfzıssıhha (halk sağlığı) telakkisini değiştirdi.
Bilhassa XIX. asırda 2 milyon ölüme sebep olan kolera salgınları, şehrin içinde akan kirli sulardan kaynaklandığı için, kanalizasyonlar ve daha temiz binalar yapılmaya başlandı. Avrupalıların alkole düşkünleri de mikroplu sulardan korktukları içindir.
Yine de ölümcül hastalıklar yok olmadı. Rus gribi (1889), 1 milyon; Çin vebası (1894-1903), 10 milyon; İspanyol gribi (1918-1920), 50 milyon, Asya gribi (1957), 2 milyon, AIDS (1960-) 40 milyon; domuz gribi (2009), 284 bin can aldı. Bu asrın başındaki Sars ve Ebola salgınları, birkaç bin kişiyi öldürdüyse de, çok ses getirdi.
İspanyol gribi, I. Cihan Harbi’ni bitirdi. Yaşlı ve yoksullardan fazla, genç ve zenginler zarar gördüğü için, sâri hastalıklara bakış açısını değiştirdi. Hıfzıssıhha inkişaf etti; ücretsiz sağlık hizmeti doğdu.
Zengin fakir aramam
Sâri hastalık, fakir zengin ayırmaz. Halifelerden Mervan bin Hakem, Yezid bin Velid, Hâkim Biemrillah hep vebadan öldüler. Osmanlı sarayından çokları, mesela Sultan Kanuni’nin sevgili oğlu Şehzade Mehmed çiçekten öldü. (1543)
Günde 350 kişinin öldüğü 1592 vebasında, dükkânlar kapanmış; halk dağlara çıkmış veya Boğaz köylerine çekilmiş; padişah sarayı terk etmiş; mahkûmlar serbest bırakılmıştır. Sadrazam Hersekzade Ahmed Paşa, Haleb Valisi Hızır Paşa ve 16 sultan vebadan öldü (1596). 1429’da Bursa’daki veba salgınında Emir Sultan, Molla Fenari, Ivaz Paşa ve üç şehzâde vefat etti.
Osmanlılarda sâri hastalıklar daha çok ecnebilerle münasebetlerin arttığı XVI ve XVII. asırda arttı. Çiçek aşısını Türklerin bulup tatbik ettiği, Avrupalıların bunlardan öğrendiği bilinen bir hakikattir.
Suriye’de 639’da Amvas Vebası’nda 25-30 bin kişi vefat etti. Ebu Ubeyde bin Cerrah, Muaz bin Cebel, Fadl bin Abbas gibi sahabiler bunlardandır. Halife Ömer’in gönderdiği Amr bin Âs, insanları gruplara ayırıp dağlara yerleştirdi. Birbirleriyle teması önledi. Böylece salgının hızını kesti.
688’de Basra’da çıkan Carif Vebası’nın 3 günde 70’er bin kişiyi öldürdüğünü Mir’at-ı Kâinat yazar. Enes bin Mâlik’in ailesinden 80 kişi de bunlar arasındaydı. O sırada cuma namazını Büyük Câmi'de 8 kişi kıldı. 1057’deki veba salgınında Mâveraünnehir’de yüz binlerce kişi öldü. Avrupa’daki Kara Ölüm, Mısır ve Şam’da da görülmemiş tesirler icra etti.
Savaşın gerçek galibi
Nice güçlü ordular, sâri hastalıklara yenildiler. İstanbul’u ilk kuşatan İslâm ordusu, tam şehri fethedecekken, asker arasında çıkan kolera salgını sebebiyle kumandan Yezid kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Eyüp Sultan bu hastalıktan vefat etti. 1331’de İznik’in fethi, şehirde çıkan veba salgınıyla kolaylaşmıştır.
Napoléon’un 1812 Rus seferindeki muhteşem ordusunu soğuk ve kıtlık kadar, tifüs ve kolera mahvetmişti. Kırım Harbi’nde (1854-1856), Fransız askerlerinin 20 bini muharebede, 50 bini hastalıklardan öldü. İngilizler 5 bin askeri muharebede, 17 bin askeri sâri hastalıklardan kaybetti. Hatta Fransız ve İngiliz ordu kumandanları bile sâri hastalıktan öldü. 38 bin Rus askeri muharebede, 37 bini hastalıktan öldü.
Amerikan iç savaşında (1861-1865) Kuzeylilerin 220 bini tifo, dizanteri, verem gibi hastalıklardan öldü ki, muharebelerde kaybettiği asker sayısının bir mislinden fazladır. I. Cihan Harbi’nde bilhassa Türk ordusunu tifo, tifüs ve kolera yere sermiştir...