Kıymet Bilmek

Zafer Terkesli

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
 
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar.
 İlk önce bir bakkal dükkânına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar.  Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir;  sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.
 İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.  Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der  "benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm."
 
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm."
Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:

"Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim."  Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
 
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..

Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"
Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum,
kafam karmakarışık" diye cevap verir.
 
Bilge hoca çok kısa cevap verir:
 "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve o değerini bilenin yanında kıymetlidir."
 
Değerli okurlar,
 Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden birileri mutlaka vardır.
 Mesele bunu bulabilmektir...

Bizler yaşamımız boyunca en sevdiklerimizin bile kıymetini ne yazık ki yaşarken bilmiyoruz. Elimizden yok olup gittiklerinde ise, dövünüp kahroluyoruz. İşte tıpkı yaşamımızda yaptığımız kıymet bilmezliğin aynısını zora düştüğümüzde Allah deyip, onun yardımıyla kurtulduğumuzda da yapmıyor muyuz? Hemen unutmuyor muyuz tüm olanları?  Gemi batınca yardım için Allah'a yalvarıp adaya ulaşınca unutan, adada kurtulmayı beklerken tekrar Allah'a yalvaran ve kurtarıcı bir gemi gelince yine unutan biz değil miyiz? Evet itiraf edelim biz nankörüz.
Elimizde olanın kıymetini genelde iş işten geçtikten sonra anlıyoruz. Bir şey avucumuzun içinden kayıp gitmeden önce hiçbir şeyin kıymetini öyle çok irdelemiyoruz. Her ânı iyi değerlendirmek gerekir. Çünkü zaman, hiç kimse için durup beklemez. Geçmiş zaman bir daha geri gelmeyecek. Gelecek zaman ise sır. Sadece yaşamakta olduğumuz ân, insana verilen en değerli hediyedir. Fırsat eldeyken ve imkân varken onu faydalı bir şekilde değerlendirmek, en akıllıca davranıştır.
Peygamberimizin de (SAV) buyurduğu gibi;
5 Şey gelmeden önce 5 şeyin kıymetini bilmek gerekir.

(1) Hastalık gelmeden önce sıhhatin,
(2) Yaşlılık gelmeden önce gençliğin,
(3) Fakirlik gelmeden önce zenginliğin,
(4) Meşgûliyet gelmeden önce boş vaktin,
(5) Ölüm gelmeden önce hayatın.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.