İsviçre’de yaşıyor, çalışıyor ve burada vergimizi veriyoruz. Elbette ideolojik ve siyasi olarak herkes aynı şekilde düşünmek zorunda değil. Ancak yaşadığımız ülke olan isviçre’de mesuliyet ve sorumluluklarımızın olduğu gibi haklarımızda var. Bu haklarımızı ise sadece siyasette aktif olabilirsek talep edebiliriz.
Örnek vermem gerekirse, Göçmenlerin Araba ve sağlık sigortasını isviçre vatandaşlarına göre 20% ile 30% arasında daha fazla ödeme yapmaları başlı başına bir skandal. Yapılan seçimlerde ve referandumlarda göçmenlerin aktif bir şekilde yer alması gerekiyor ki bunun gibi sorunları dile getirebilecek temsilciler seçilebilsin.
Yerel siyasetin yanı sıra her birimiz Türkiye ile İsviçre arasında birer kültürel elçi sayılırız ve kültürel elçilerinde sorumlulukları vardır. Türkiye ile İsviçre arasında 18. yüzyılın sonunda başlayan İlişkiler, tarihten gelen, köklü dostluğa ve karşılıklı çıkarlara dayanan ilişkiler mevcut ama İsviçre ile birçok ülke arasında kardeş şehir, Kültür, Eğitim, Bilim, Gençlik ve Spor Alanlarında Mevcut İşbirliği Anlaşmaları bulunuyor.
Maalesef İsviçre ile Türkiye arasında böyle bir anlaşma yok. Bu eksiklik başta Sivil Toplum Kuruluşları (STK) lar olmak üzere hepimizin ayıbı. Ana vatanı Türkiye ve memleketi İsviçre olan 140 bin insan varken böylesi köprülerin kurulamıyor olması, kesinle Bürokratlarımızın eksikliği veya kusuru değil. Burada yaşayan ve köprülerin kurulmasında öncülük etmesi gereken bizlerin eksikliği.
Bizler köprüleri kurma amaçlı bir adım atarsak, Bürokratlarımızın on adım atacağından zerre kadar şüphem yok . İsviçre’de yaşayan Türkiyeliler kusura bakmasın bu konuda öz eleştiri yapacağım. Köprülerin kurulamaması, İsviçre’de yaşayan bizlerin sorumluluğunda. İsviçre siyasetine uzak durmamız ve isviçreliler ile kuramadığımız sosyal ve kültürel diyaloğun eksikliğinden kaynaklanıyor.
Ön yargıların kırılması, Sivil Toplum Kuruluşlarının bu çerçevede çalışmalar yapması ve İsviçre siyasetine ilgi duyan insanların (kültürel elçilerin) çoğalması ümidiyle herkese iyi Tatiller dilerim.