Başkent: Bern
Para Birimi: İsviçre frangı (CHF)
Resmî Diller: Almanca, Fransızca, İtalyanca, Retoromanca
Yönetim Biçimi: Doğrudan Demokrasi Konfederasyon
Kuruluş: De facto (Basel Antlaşması) , Tanınma (Westfalya Barışı) Federal Devlet 22 Eylül 1499
Tanınma: 24 Ekim 1648 - Onarım: 7 Ağustos 1815, Federal statüye kavuşması: 12 Eylül 1848
Yüzölçümü: 41.285 kilometrekare
Nüfus: 9.000.000 (2023 tahmini)
GSYİH: (SAGP) 2005 - Toplam 264,1 milyar US dolar, Kişi başına 32,300 US dolar
GSYİH: (düşük) 2005 - Toplam 367,5$ milyon - Kişi başına 50,532$
Zaman Dilimi: CET (UTC+1) , Yaz CET (UTC+2)
Internet TLD: .ch
Telefon Kodu: +41
İsviçre Konfederasyonu, Orta Avrupa'da Alp Dağlarında yer alan ve denize kıyısı bulunmayan bir ülkedir. Kuzeyinde Almanya, batısında Fransa, güneyinde İtalya ve doğusunda Avusturya ile Lihtenştayn'a komşu olan ve tarihsel olarak bir konfederasyon olan ülke 1848 yılından beri bir federasyondur. Bankacılık ve finans sektörlerinde çok güçlü bir ekonomiye sahip olan İsviçre uzun süredir siyasi ve askerî tarafsızlık geleneğine sahiptir. Bu nedenlerden ötürü birçok uluslararası örgüte ev sahipliği yapmaktadır.
Tarihçe
1291 yılında Uri, Schwyz ve Unterwalden Kantonları’nın oluşturduğu üç orman kantonu temsilcileri bir Federal Beyanname imzaladılar. Beyanname'ye imza atan taraflar, o zamanlar Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nda Avusturya Düklüğü’nü elinde tutan Habsburg hanedanının hükmüne karşı çıkabilmek için birleşmeyi taahhüt ediyorlardı. 15 Kasım 1315 günü Morgarten Çarpışması’nda Habsburg ordusunu yenen İsviçreliler, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu içinde İsviçre Konfederasyonu’nun varlığını güven altına almıştır.
1353 yılına gelindiğinde ilk birleşen üç kantona, Glarus ve Zug kantonlarıyla Luzern, Zürih ve Bern şehir devletleri de katıldılar. 15. yüzyıla kadar varlığını sürdüren (Zürih bir toprak anlaşmazlığı nedeniyle 1440 yılında konfederasyondan atılmıştır) ve sekiz eyaletten oluşan "Eski Federasyonu" kurdular. 1470’lerde Bourgogne dükü I. Charles’a karşı kazandıkları zaferler ve İsviçre paralı askerlerinin başarılarıyla federasyonun gücü ve zenginliği arttı. Kantonların sıralaması yapılırken geleneksel olarak, şehir devletlerini takiben kurucu kantonlar ilk sekiz "Eski Kanton" olarak önde anılır, 1481 yılından sonra federasyona katılan diğer kantonlar tarih sırasına göre dizilir. Kutsal Roma Cermen İmparatoru I. Maximilian’a karşı İsviçrelilerin 1499 yılında kazandığı zafer sonucunda, İsviçre, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’ndan ayrılıp de facto bağımsızlığını kazanmıştır.
1506 yılında II. Julius, günümüzde hâlâ Vatikan’ı koruyan İsviçreli Muhafızları işe aldı. Federasyonun genişlemesi ve ilk savaşlarda elde edilen yenilmezlik ünü 1515 yılında Marignano Çarpışması’ndaki yenilgi ile ilk kez durakladı. Bazı kantonlarda Huldrych Zwingli’nin Reformunun başarılı olması 1529 ve 1531 yıllarında kantonlar arası savaşların (Kappeler Kriege) çıkmasına neden oldu. Katolik ve Protestan kantonlar arasında anlaşmazlığın devam etmesi üzerine 1656 ve 1712 yıllarında Villmergen Çarpışmaları ile karşılıklı şiddet devam etmiştir. Avrupa devletleri, 1648 yılında Westfalya Barış Antlaşması ile İsviçre’nin Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’ndan ayrılması ve tarafsızlığını tanındılar.
1848 Anayasası
1845 yılında katolik ve protestan kantonlar arasında bir iç savaş (Sonderbundskrieg) patlak verdi. O zamanlar hükümette olan Radikal Partinin yaymaya çalıştığı daha üniter bir İsviçre fikrinden hoşlanmayan katolikler Sonderbund adını verdikleri özel bir antlaşma ortaya çıkardılar. Radikallerin de bu antlaşmaya karşı çıkması üzerine ortaya çıkan savaş bir aydan az sürdü ve yaklaşık yüz kayıp verildi. Küçük başkaldırılar dışında bu çarpışma, İsviçre topraklarında yaşanan son silahlı çatışmaydı.
İç savaş sonrası referandum uygulamasına geçilip, 1849 yılında federal anayasa kabul edildi. Bu anayasa ile merkezî otorite kuruluyor ve kantonlar yerel konularda kendilerini yönetebiliyorlardı. Nüfus artışı, sanayi devrimi ve tek para birimi kullanılması nedeniyle 1872 yılında bu anayasa önemli oranda düzeltildi. Anayasayla savunma, ticaret, yasal konular ve federal sorumluluk da düzenlendi. Fakat 1893’te olağandışı bir şekilde doğrudan demokrasinin uygulanmasına yönelik olarak yeniden düzenlenmiştir ve günümüzde de tek örneği teşkil etmektedir.
1798 Fransız işgali
1789 yılında Fransız Devrimi Ordu-ları, İsviçre’yi işgal ederek zorla yeni bir anayasayı uygulattırdı. Bu anayasa ile ülkenin hükümeti mer-ke-zî-leş-tiriliyor ve kantonlar ortadan kal-dı-rı-lı-yor-du. Helvet Cumhuriyeti olarak bilinen yeni devletin halk ara-sın-da hiç desteği yoktu. İşgal kuvvetleri tarafından zorla kabul ettirilen bu hükümet, dinsel inanç özgürlüğü de dahil olmak üzere yüzyıllarca süren gelenekle-ri yıkmış ve İsviçre’yi Fran-sa’-nın uydusundan başka bir şey yap-ma-mıştı. Sık sık ortaya çıkan ayaklanmalar, Fran-sız birliklerinin varlığı ne-de-niy-le başarıya ulaşamamış, Eylül ayın-da Nidwalden İsyanı’nın Fransızlar tarafından kanlı bir şekilde bas-tı-rıl-ma-sı ise iyi karşılanmamıştı. Bu arada Fransa, başka ülkelerle de savaşa girince, İsviçre’yi Avusturya ve Rusya gibi başka kuvvetler de işgal ettiler. Ülke, merkezî hükümeti destekleyen “Cumhuriyetçiler” ve kantonların özerkliğinin yeniden verilmesini isteyen “Federalistler” arasında ikiye bölündü. Napolyon Bonapart, her iki tarafın önde gelen politikacılarını 1803 yılında Paris’te bir araya getirdi. Bu toplantı sonucunda ülkenin özerkliğini büyük oranda geri veren ve 19 kan-ton-dan oluşan bir konfederasyonu ku-ran Aracılık Yasası çıkmıştı. Bu tarihten sonra İsviçre politika-sı-nın en önemli konusu, kantonların kendi kendini yönetme geleneği ile merkezî bir hükümet gerekliliği arasında geçti. 1815 yılındaki Viyana Kongresi ile ba-ğım-sız-lı-ğı ve tarafsızlığı tüm Avrupa güçleri tarafından tanınan İsviçre, Valais, Neuchâtel ve Ce-nev-re kantonlarının federasyona ka-tıl-ma-sı ile de tarihteki en son genişlemeyi gerçekleştirdi.
Dış ticaret
İsviçre’nin en önemli ticari partneri Almanya’dır. 2009 rakamlarına göre, İsviçre Almanya’dan arasındaki ithalat hacmi yüzde 19,5’tir. İkinci büyük ithalat partneri ise, yüzde 9.8 ile ABD’dir. Daha sonra İtalya (yüzde 8,6), Fransa (yüzde 8.4), İngiltere (yüzde 4.7), Japonya (yüzde 3.8), İspanya (yüzde 3.6) gelmektedir. İhracatta da Almanya yüzde 33,6 ile yine ilk sırada yer alırken, İtalya yüzde 11,1 ile ikinci, Fransa yüzde 9,6 ile üçüncü, ABD yüzde 5,1 ile dördüncü sırada bulunuyor.
Zengin ve kararlı bir pazar ekonomisine sahip olan İsviçre, kişi başı Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’da Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve büyük Avrupa ekonomilerinin önünde yer alırken alım gücü paritesinde onuncu sırada gelir. 20. yüzyılın çok önemli bir döneminde açık ara ile Avrupa’nın en refah ülkesi olan İsviçre 1990’lardan beri ağır bir büyüme dönemine girmiş ve 2005’e gelindiğinde kişi başına GSYİH’da nüfusu bir milyondan büyük Avrupa ülkeleri arasında İrlanda, Danimarka ve Norveç’in ardından dördüncülüğe düşmüş ve satınalma paritesine göre de onunculuğa gerilemiştir. İsviçre Avrupa Serbest Ticaret Alanı üyesidir.
Son yıllarda İsviçreliler uluslararası rekabet güçlerini arttırmak için ekonomik uygulamalarını büyük bir oranda Avrupa Birliği ile uyumlu hâle getirmiş olsalarda güçlü bir büyüme oranına ulaşamadılar. Avrupa Birliği’ne tam üyelik İsviçre hükümetinin uzun dönem hedefleri arasında yer alsa da İsviçre halkı önemli ölçüde buna karşı çıkmaktadır. İsviçre’nin Avrupa’nın geri kalanından izole olmasının olumsuz etkilerini azaltmak için Bern ve Brüksel arasında ticaret bağlarını daha da liberalleştirmek için karşılıklı yedi sektörel anlaşma imzalanmıştır. 1999 yılında imzalanan ve 2001 yılında yürürlüğe giren bu anlaşmaların arasında serbest dolaşım hakkı da bulunmaktadır.
Dokuz farklı alanı kapsayan ikinci bir dizi sektörel anlaşma 2004 yılında imzalanmıştır ve hükümetler tarafından bu anlaşmaların kabulü beklenmektedir. Bu ikinci dizi anlaşma arasında Şengen antlaşması ve Dublin anlaşması bulunmaktadır. İki taraf arasında diğer alanlarda karşılıklı işbirliği konuları görüşülmektedir. Dört yeni alanda hazırlık görüşmelerine başlanmıştır: elektrik enerjisi pazarının açılması, Avrupa Galileo GPS sistemine dâhil olma, Avrupa hastalık önleme merkezi ile işbirliği ve yiyecek ürünlerinin kaynak sertifikalarının tanınması. İsviçre Aralık 1992’de Avrupa Ekonomik Alanı’na üye olmama yönünde oy kullandığı için hem Avrupa Birliği ile hem de Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini ikili sektörel anlaşmalarla sürdürmektedir. Mart 2001’de yapılan referandumla İsviçre halkı ülkenin AB’ne tam üye olmasına karşı yönde oy kullanmıştır.
Nüfus yapısı ve hareketliliği
Ülke nüfusu 20. Yüzyılın başlangıcından günümüze kadar yaklaşık iki mislinden fazla arttı. 1900’de, 3 milyon 300 bin olan İsviçre nüfusu, 2009 yılında 7 milyon 800 bine yükseldi. 1963 yılına kadar nüfus artışı yüzde 2.67 olurken, bu rakam sürekli düşerek 2001 yılında yüzde 1.38’e düştü. 2008 yılında ise bu oran ilk kez yüzde 1.46’ya yükseldi. İsviçre’de ortalama ömür oranı erkeklerde yüzde 84.6, kadınlarda ise 80.2’dir. Ülkede ikamet eden yabancılar ve geçici yabancı işçiler nüfusun yüzde 21’ini oluşturmaktadır. Yaklaşık 120.000 civarında Türk vatandaşımızın İsviçre’de yaşadığı bilinmektedir.
İsviçre günümüzde ‘göç alan’ bir ülke konumuna gelmiştir ve çeşitli ülkelerden yaklaşık 1.7 milyon yabancı kökenli yaşamaktadır. Bu da ülke nüfusunun yüzde
22’sini teşkil etmektedir. Ülke genelinde tarih boyunca Zürih, en çok göçmeni çeken bölge oldu. 1950’li yıllardan sonra başlayan diğer ülkelere nazaran ‘üstün refah’ dönemi, ülkeye gelen yabancı iş gücü ile adeta ‘tavan’ yaptı. Aralarında Türk işçilerinin de bulunduğu yabancılar; İsviçre’nin adeta ‘refah ötesi’ konumuna gelmesinde ve ivme kazandırmasında önemli rol oynadılar.
İstatistiklere göre; (2009) İsviçre’de 338 bini eski Yugoslavya, 295 bini İtalyan, 224 bini Alman, 193 bini Portekiz ve yaklaşık 150 bini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşıyor. İsviçre uyruğuna geçenlerin sayısı da yaklaşık 500 bin olarak tahmin ediliyor.
Kültür
İsviçre’nin kültürü komşuları tarafında çok etkilendiyse de yıllar boyunca önemli bölgesel farklılıklar gösteren kendine özgü bir kültür oluşmuştur. Özel olarak Fransızca konuşulan bölgelere Fransa’ya, Almanca konuşulan bölgeler Almanya’ya ve İtalyanca konuşulan bölgeler de İtalya’ya, ülkelerindeki diğer bölgelerden daha yakındır. İsviçre’deki kuvvetli bölgecilik nedeniyle homojen bir İsviçre kültüründen söz etmek mümkündür.
Kültürel olarak aktif olan bir çok İsviçreli, ülkelerindeki kısıtlı olanaklar nedeniyle yurtdışına çıkmayı tercih etmiştir. Aynı zamanda İsviçre’nin tarafsızlığı ve düşük vergi oranları da tüm dünyadan bir çok üretken insanı bu ülkeye çekmiştir. Savaş zamanlarında siyasi sığınma geleneği bir çok sanatçının bu ülkeye gelmesinde yardımcı olurken günümüzde bunu düşük vergi oranları sağlamaktadır. Ülkede konuşulan başlıca diller: Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanşça. Aynı zamanda, Avrupa’nın bazı önemli kültürlerinin kavşak noktasında yer alır. Bu kültürler ülkenin dillerini ve kültürü önemli ölçüde etkilemiştir. İsviçre’nin dört resmî dili vardır: Kuzey ve Orta İsviçre’de Almanca (yüzde 64); batıda Fransızca (yüzde 20.4); güneyde İtalyanca (yüzde 6.5); ve güneydoğuda Graubünden kantonunda küçük bir azınlık tarafından konuşulan Romanş (yüzde 1). Federal hükümet dört resmî dili de kullanmak zorundadır. Federal Meclis’te bu dört dilde simültane tercüme yapılmaktadır.
İsviçre’deki halk arasında konuşulan Almanca diyalekt grubuna genel olarak İsviçre Almancası denir. Ancak yazılı iletişimde, radyo-televizyon ve internet yayımcılığında standart olarak Yüksek Almanca kullanılır. Benzer şekilde İsviçre’nin diğer bölgelerinde de İsviçre Fransızcası ve Ticino diyalekti kullanılır. Ayrıca resmî diller (Almanca, Fransızca ve İtalyanca) diğer dillerden İsviçre dışında anlaşılmayan bazı terimleri (Fransızca’dan geçen Almanca Billette) ve diğer dillerdekine benzer kelime kullanımlarını (İtalyanca azione, eylem anlamında değil Almanca Aktion gibi indirim anlamında kullanılır) ödünç almıştır. Her İsviçrelinin okulda kendi anadilinden başka İsviçre’nin resmî dillerinden birini öğrenmesi zorunludur. Bu sebepten dolayı İsviçrelilerin çoğu en azından ikişer dil bilmektedirler.
Din
İsviçre’de ülke çapında bir devlet dini olmasa da Cenevre ve Neuchâtel kantonlarının dışındaki tüm kantonlarda vergilendirme yoluyla Roman Katolik, Eski Katolik ya da İsviçre Reform Kiliseleri desteklenir. İsviçre’de en yaygın din yüzde 44 ile Roma Katolik Kilisesi’dir. Ardından yüzde 38,5 ile Protestanlık gelir. Göçmenlik ile birlikte yüzde 4,3’lük bir Müslüman nüfus ile yüzde 1,8’lik bir Ortodoks nüfus da yerleşmişti. Farklı dillere sahip bir nüfusu olan ülkenin istikrarlı ve müreffeh bir yer olması, bu ülkenin bir konsensüs ya da ahenk devleti olarak tanımlanmasına yol açmıştır.
Tarihsel olarak ülke Katolikler ve Protestanlar arasında yaklaşık eşit olarak dağılmıştır. Hatta Appenzell gibi bazı kantonlar resmî olarak Katolik ve Protestan bölümlere ayrılmıştır ve bir çok köyün girişinde baskın olan din, "bu köy Katoliktir / Protestandır" tabelalarıyla belirtilmiştir. Ancak bazı genel modeller de bulunur. Büyük şehirlerarasında Bern, bankacılık merkezi Zürih ve Basel’de Protestanlık baskınken Luzern gibi diğer şehirler çoğunlukla Katoliktir. Cenevre ilk Calvincilik merkezi olarak tanınmıştır ve dünya üzerinde Fransızların çoğunluğunun katolik olmasına karşın Fransız İsviçresi’nin çoğunluğu protestandır. Diğer yandan İsviçre’nin kuruluşunda bulunan Almanca konuşulan Schwyz, Uri, ve Unterwalden kantonlarıyla İtalyanca konuşulan Ticino kantonu genelde katoliktir. 29 Kasım 2009'da minare inşaatlarının yasaklanması hakkında yapılan referandum sonucu bu tarihten sonra yeni minare yapımı yasaklanmıştır. Ülkede referandum tarihi itibariyle var olan dört minare, karardan etkilenmemiştir.
İsviçre’de bulunan uluslararası örgütler
Tarafsızlık özelliği nedeniyle hatırı sayılır bir miktarda uluslararası örgütün merkezi İsviçre’de bulunmaktadır. 1863 yılında İsviçre’de kurulan Kızıl Haç’ın merkezi hâlâ buradadır. İsviçre Avrupa Birliği’nin bir üyesi değildir ve 1990’ların başında yapılan referandum sonucunda İsviçre halkı AB’ye katılmayı reddetmiştir. 2002 yılında Birleşmiş Milletler’e katılan İsviçre, bu örgüte en son katılan ülkelerden biridir.