İkiyüzlülük ( Scheinheilig )
10 yıl önce Ekonomi Redaktörü olarak haftalık ''Cash'' dergisinde çalışıyordum. Benim o zamanki şef redaktörüm Dirk Schütz, ''Aç gözlü doyumsuz yöneticiler" başlığıyla neden bir şirket yöneticisinin 20 milyon frank değerinin olmadığını anlatan bir kitap piyasaya sürmüştü. Hedefte o dönemki İsviçre'nin en önemli bankalarından UBS Şefi Marcel Ospel vardı. Bunun akabinde UBS bankası, o dönem İsviçre'nin en önemli haftalık ekonomi dergisi olan Cash'e yaptırım olarak reklam vermedi. Cash dergisi yine o dönem, diğer bazı yöneticilerle beraber saat markası Cartier'in yönetim kurulu üyesinin de aralarında bulunduğu isimlerin yüksek maaşlarını gündeme tartışmaya taşımıştı. Bunun akabinde de yine yaptırım olarak reklam boykotuyla karşılaştık.
Ciro'sunun 4'te birini reklama harcayan saat markası Cartier'in, olumsuz haberini yapan gazeteyi nasıl cezalandırıyor, reklama ayrılan bütce rakamına bakarak bir gazete için nasıl bir büyük kayıp olabileceğini tahmin edebilirsiniz. İsviçre'de pahalı saat markaları aleyhinde olumsuz haber okumanız zor. Aynı şekilde yanlış yönetimlerinden dolayı milyarlarca frank para cezası ödemelerine rağmen, bu sistem büyük bankalar için de geçerli.
Şimdi bunları istisna olarak rahatca açık ifade ederek yazabiliyorum. Çünkü UBS ve Credit Suisse, dini muhafazakar bir dergiye zaten reklam vermek istemezler.
Evet, bu ifadeler ve başlık aynen dergisinde köşesinde yazdığı gibi, Dopelpunkt Dergisi'nin Şef Redaktörü Anton Ladner'e ait. Şayet bu görüşleri ben yazmış olsam, yazının yarısında hakaretler mırıldanmalar başlamıştı.
Bu yazıdan da görülüyor ki, bağımsız hür haber yapabilen, özgür medya dünyanın hiç bir yerinde yok. Türkiye'de basın özgürlüğü yok diye çığlık atanlar bunları ve bugünlerde Fransa Polisi'nin gazetecilere uyguladığı basın özgürlüğünü iyi görmesi gerekiyor. İsviçre Dergisi'nin Şef Redaktörü'nün yukarıdaki yaşadıklarından, Ekonomi'nin büyük babalarının medyayı nasıl kontrol altında tuttuklarını çok net gösteriyor.
Ve o aynı Blick ve diğer gazeteler kendilerine bakmadan günlerce Türkiye'yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden ülkemizdeki basın özgürlüğünü yerden yere vuruyor. Ancak işine gelince basın özgürlüğü, işine gelmeyen yerde susma, kör - sağır olma özgürlüğü. Sıradan bir insanın bile tahammül edemeyeceği Böhmermann hakaretlerinden sonra bile Cumhurbaşkanı'mızın Böhmermann'a dava açması sonucu basın özgürlüğüne saldırdığını söyleyenler, yukarıdaki örnekte olduğu gibi, acaba UBS ve pahalı saat markalarının yapılması gereken haberlerine karşı karşı neden sessiz kalıyorlar? Alman ve İsviçre medyasının tamamı bu örneklere dahil. Yapılan tüm haberlerde ''Erdoğan'' kelimesi yerine ''Netanyahu'' konulsa, sizce aynı bu medya kuruluşları bu haberleri sürmanşetten haber yapabilir mi?
Aynı gün Yahudi Toplumu'ndan özür dilemek zorunda kalmazlar mı?
Gerçekten bu gazeteler Türkiye'yi ve ülkemizi sürmanşet haber yaparken, Türkiye'de yaşayan insanlarımızın refahını huzurunu derdini dert ettiğini için mi kaygılanıp bu haberleri yapıyor, yoksa başka bir hizmete su mu taşıyor?
O halde 3 Milyon Suriye'liyi dikdatörün ülkesinden kurtarın...
Gerçekten Türkiye'de diktatör rejim ve yönetim var diyen Batı ülkelerine sesleniyorum: Türkiye'ye sığınan 3 milyona yakın Suriye'liyi ne olur ülkenize alın ve o insanları diktatörlükle yönetildiğini iddia ettiğiniz ülkeden ve diktatörün gazabından koruyun.
İsviçre'de UBS Bankası ceza ödüyor hiç gazetelerde konu oluyor mu?
UBS Bankası son yıllarda milyarlarca frank ABD'ye ceza ödedi. Hiç İsviçre medyasında, bu ve benzer şirketleri hedef tahtasına koyan, konuyu manşetten veya Cumhurbaşkanı Erdoğan veya Polis'ini sürmanşetten günlerce konu ettikleri gibi bir habere rastladınız mı? Son canlı örnek Fransa. Avrupa Futbol Şampiyonası'nın başlamasına günler kaldı. Hiç Blick, 20 Minute ve haftalarca Türklere ve kuruluşlarına saldıran Sonntag Gazetesi'nde bu konularla ilgili haberler okuyur muyuz?
Fransa'da Basın Özgürlüğü...
Fransa'da Polis gösterici kadına yumruk atarken, gösterilerde gazetecinin çektiği görüntüleri polis sildirirken gazeteciler tartaklanırken, Fransız bir Gazeteni'nin ''Dikdatör Cumhurbaşkanı Hollande'nin gaddar Polisi'' gibi benzer başlıklarla, Fransa Polisi veya Basın Özgürlüğü'nü eleştiren haber okudunuz mu?
Türkiye'deki yaşanan sokak olaylarında Türk Hükümeti'ne İsviçre'den mektupla protesto yazıları gönderen olay yerine temsilci gözlemci gönderen İsviçre'deki Sendika Kuruluşlarından, nedense Fransa'daki işcilerin haksızlık ve tazminat kısıtlamalarına yönelik sokaklarda gösterikleri tepkilere karşı bir açıklama duyamadım. Türkiye'de olaylar yaşanırken Almanya'da Türkce ek yayın yapan Spiegel Dergisi, Fransa'nın bir çok şehrinde olaylar yaşanırken en son 28 Mayıs tarihli baskısında Paris'e güzellemeler yapan sayısıyla çıktı. Taksim'deki olaylarda en önde yer alan Yeşiller Partisi Milletvekili Claudia Roth'u da Fransa'da polis ile çatışan işcilerin en önünde yanında göremedim. 3 sene önce İstanbul'u mesken tutup, neredeyse kesintisiz canlı yayın yapan TV kanalları, bu olaylarda kör, sağır, dilsiz kaldı. Protesto hakkını kullanan insanlara, Fransız polisinin uyguladığı şiddeti yazan gösteren fotoğraf görsel tek yayın organı yok.
Ramazan ayının ülkemize ve milletimize hayılrı olmasını diliyorum. Nice sağlıklı güzel Ramazanlarınız olsun. Sevdiklerinizle birlikte bereketli sofralarda buluşmanız dileğiyle..
Arabayla izne gidecekler 185 gün konusu
Son günlerde araçla Türkiye'ye giden vatandaşlarımızın 185 gün Türkiye'de kalma süreleriyle ilgili yaşanan sıkıntılardan sayısız Telefonla arayan ve mail yazan oluyor.
Vatandaşların bu linkteki bilgileri okumalarını tavsiye ediyorum.
http://ggm.gtb.gov.tr/sikca-sorulan-sorular/bireysel/yolcu-beraberi-tasitlar
http://trakya.gtb.gov.tr/arac-getirme-hakki-sure-hesaplama
185 gün hesaplaması nasıl yapılır?
http://trakyagumruk.gov.tr/185gun/