Bir gün sormuşlar ermişlerden birine;
Ey erenler, sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?..
Bakın göstereyim size, demiş ermiş..
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış..
Hepsi oturmuşlar yerlerine, derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş..
Arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyundaki kaşıkları getirmişler..
Ermiş; bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz, diye de bir şart koşmuş..
Peki, demişler ve içmeye başlamışlar.. Ama sadece teşebbüste kalmış çabaları..
Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü ağızlarına götüremiyorlar ve de üstelik döküp saçıyorlar..
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, aç kalkmışlar sofradan..
Bunun üzerine sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe, demiş ermişlerin başı..
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen, ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa..
Buyurun denince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş..
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan şükrederek kalkmışlar..
İşte demiş ermişlerin başı.:
Kim ki hayat sofrasında yalnız kendisini görür ve sadece kendini doyurmayı düşünürse, o aç kalacaktır..
Ve kim ki arkadaşını düşünür de doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır..
Velhâsıl-ı kelâm;
Hayat paylaşmak demektir..
Paylaşmak, vermek ve bir elin ikram ettiğini öteki ele göstermeden vermek, çok ulvi bir haslettir..
Ne mutlu Allah için paylaşanlara..
Ve ne mutlu birbirini Allah için sevenlere..
Vesselâm..