Günümüzde artık nasıl küresel savaşlar terör örgütleri üzerinden gerçekleştiriliyorsa, aynı baronlar nasıl kendi medyaları üzerinden oluşturdukları algılarla güdümünde olmayan ülkelerin yönetimini indirip kendi projelerini yönetime getiriyorsa, İsviçre'de deki bazı siyaset ve medya kuruluşlarının bu düzenin dışında olduğunu, emperyalizmin uşaklığını yapmadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Bir terör saldırısında ''Saldırana değil saldırtana bak'' der, o an, bununla ne amaçlandı bunu düşünürüm. Kendini patlatan kim, hangi zaaflar kullanıldı, adı milliyeti inancı bunlar işin detayı.
İsviçre'de de ipi farklı kişilerin elinde olan sendikalar, siyasetciler ve sivil toplum kuruluşları ipi aynı kişinin elinde olan gazete ve gazetecilerle çok güzel işbirliği içinde olabiliyor.
Bazen aynı zamanda ortaya çıkıp talimatı ortaklaşa uyguluyorlar. Bazen ''çıkış noktası ben olmayayım'' deyip, siyasi partideki arkadaşına ilk demeci verdirip bu demeci paylaşıp bunun üzerinden algıyı devam ettiriyorlar.
Bazen de aynı gemide yürüdükleri gazeteciye bilgi ve görüntüleri servis edip, gazetecinin oluşturduğu gündemi bulundukları yerel meclislere taşıyıp, İsviçre'li kurumlara bazen istihbarata çağrılar yaparak harekete geçmeleri isteniyor.
Gazeteci siyasetci işbirliğinin somut örneğini, kısa bir zaman öncesi Basel'deki Türk Polisin açığa aldırılma operasyonunda gördük. Geçtiğimiz yıl Diyanet imamlarını ajan ithamıyla suçladıkları operasyonda, Basel'deki sözde siyasetcilerin bazı gazetecilerle nasıl koordineli çalıiştıklarını gördük.
15 Temmuz sonrası, hep darbe yanlısı olup hem mağdur rolünü kanal kanal dolaşıp, gazetelere verdikleri yalan demeçlerle nasıl oynadıklarını gördük.
En son örneği ise, İsviçre'nin Doğu'sunda gerçekleşen Çanakkale Zaferi kutlaması. Haberin nasıl ısmarlama olduğu, haberin daha ilk günden sonra sosyal medyada paylaştığım iddialarla teyit edildi.
İlk dakikada, ''Bu haber bahane. Haberin finaline bakın. 3-5 gün sonra 'Erdoğan İsviçre'de okul açacak' başlığı gelir'' dedim. Devamında, ''Yarın aynı gemideki siyasetciler bu habere demeçler vererek Kanton Eğitim Dairelerine Türkce derslere müdaheleye çağıracak. Ardından, Eğitim Daireleri bu baskılar sonrası Türkce dersleri müdahele etmek zorunda kalacak'' demiştim. Haberin sonunu muhabir aynen getirdi. Her zamanki alıştığım yöntemle, bu defa gazeteci yazdı, siyasetciler Kanton Dairelerine topu attı. Basel'de bir yıl önce HSK dersleri Kanton Eğitim Dairesi kontrolüne alınmalı önergesini veren sözde Türkiye tayfası, malum haberi sosyal medyada paylaşarak haberi anında sahiplendiler. Gülünç olan, St. Gallen'de düzenlenen Çanakkale Zaferi etkinliğine en fazla tepki ne gülünç Basel'den geldi...
Seçimler öncesi göçmenlerin sorunlarıyla ilgileneceğiz onların sesi olacağız diyen bu isimler başlı başına ayrı bir konu...
Sonntagsblick gazetesindeki bu muhabirin yazdığı paylaştığı 10 haberden 9'u Türkiye karşıtı ve 1 İsviçre veya diğer dünya haberi. Gazetecinin iyi niyetli olmadığı tartışmasız. İpinin kendi elinde olmadığını anlamak için, illa ki siyasi uzman olmaya gerek yok, sadece paylaşımlarını bakmanız yeterli. 15 Temmuz darbe sonrası Tagesanzeiger'de darbe yanlılarını mağdur diye tanıtan, darbecilerin ve yanlılarının İsviçre'de yaşayan Türklerin hedefinde olduklarını sıkca yazan aynı muhabir. Afrin'deki Türkiye operasyonunu ''Erdoğan Afrin'i bombalamaya başladı'' paylaşımları, en son Türkiye'deki seçimlere yönelik oluşan ''Tamam-Devam'' paylaşımlarına sosyal medya hesabından paylaşım yapan, ancak tarihin en kara günlerinden birinin yaşandığı Kudüs'teki ABD Büyükelçilik açılışındaki ''Kudüs katliamı'' ile tek paylaşım yapmayan...
Amerika'dan sabahtan akşama Türkiye karşıtı paylaşım yapan Emre Uslu ile Sosyal medya twitter hesabında takipleşmesi ise hiç şaşılacak bir durum değil.
Aslında adının İsviçre'li olduğuna bakmayın. Aynı zihniyetteki gazeteci kılığına bürünmüş ruhları Mehmet, Ahmet isimleriyle Türk medyasında da gördük.
Peki 30 yıldır İsviçre'de her yıl barış ve huzur içinde kutlanan Çanakkale Zafer etkinliğinde , temsili olarak çocukların giydiği kostümleri ve oyuncak silahlarla sahnelenen tarihi zaferin hikayesini bilmeyecek kadar aptal olabilir mi bir muhabir?
Tabi ki hayır...
Peki kendisine servis edilen o görüntüler üzerinden planlanan şekilde''Erdoğan çocuklara İsviçre'de savaş oyunu oynatıyor'' başlığı atan aynı muhabir,
İsviçre geleneklerinde ''Knabenschiessen'' etkinlikleri kapsamında gerçek silahlarla çocukların silahla atış yaptırıldığını bilmeyecek kadar aptal görünüyor olabilir mi?
Zürih'e ''Sechseläuten'' ve diğer kantonlarda geleneksel ''Fasnacht'' çocuk geçitlerinde ne tür kostümler giyildiğini bilmeyecek kadar saf mı..?
Tabi ki hayır..
Yine İsviçre'nin tarih kahramanlarından Willhelm Tell'in oku ile oğlunu yaralamadan elmayı ikiye bölmesini canlandıran tiyatro sahnelerinde ve kitaplarda hangi araçlarla gösterildiğini bilmiyor mu?
Tabi ki biliyor..
Amaç üzüm yemek değil, amaç bu haberle bağcı dövmek. Amaç bu haber üzerinden haberi ısmarlayanlara bağcıyı dövdürmek.
Peki neden Türkce dersler?
Geçtiğimiz günlerde YTB, İsviçre dahil, 15 ülkede Türkce okul açacak diye bir haber yaımlandı. Bu haberden sonra, Türkcenin ticaretini yapanların mantar gibi ortaya çıkıp, işbirlikci gazetecileri ve siyasetcileri ile oluşturacakları kamuoyu ile Kanton Eğitim Dairelerini ayaklandırıp, Türkce okul projesinin önünü kesmekti amaç. Ve mevcut Türkce derslerin şimdiden Kanton Eğitim Daireleri himayesine geçmesini sağlamaktı.
Bunun için önce Kanton Dairelerini kıvama getirmek, bu konuyu günlerce ana manşetinden yaptığı yayınlarla ülkedeki siyasetcileri ayaklandırmak için önce ''savaş oyunu oynatıyorlar...Okullarda kendi ideolojilerini öğretiyorlar'' gibi gibi asılsız tutarsız konularla gündemde tutup korku kaygı verilmeliydi.
Bundan sonra da buna benzer pek çok planlı operasyona tanık olacaksınız. İyimser düşünen İsviçre halkı, içlerine sızıp kullandıkları siyasi partiler ve resmi kurumlar bunların bu oyununu kendilerine ve halkına zarar gelmedikce göremeyecek.
Sözün özü;
''uzun araştırmalarım sonrası'' diye yayımlanan gazetelerdeki Türkiye aleyhine bilinçli dizi film moduna dönüşmüş haberlerin, neye kime hizmet ettiğini ve neyi amaçladığını arkasında kim ne olduğunu düşünün. Ne gördükleriniz göründüğü gibi, ne size sunulan yazılar yazıldığı gibi. Bu yüzden hep şunu derim: ''Yazana değil yazdırana bak''