Yoğun iftar programlarıyla geçen bir Ramazan ayı ve öncesi Nisan ayının başından Mayıs ayının sonuna kadar süren 23 Nisan programlarına tanık olduk. Toplu programların bazılarında önceki aylarda da, konuşmacıların sahnede konuştuğu sunum yapıldığı anlarda yapılan ikazlara rağmen ne dinlemeyi ne de saygı duymayı bilemiyoruz.
Karşıdaki gelen misafir konuşmacı birşeyler anlatmaya çalışırken, salondaki gürültüyü uğultuyu sesiyle bastırmak için adeta yırtınıyor. ''Dinleyin,susun'' ikazlarına rağmen ilk defa bu tür salon etkinliklerinde birbiriyle tanışırmış gibi insanlar konuşmacıyı görmezden gelir yanındakiyle fısır fısır çen çen konuşmaya devam eder. Sıkılmış olabilirsin. Dinlemek istemeyebilirsin. O halde çıkar gidersin. Üstelik sen yanındakiyle memleket meselelerini konuşup hükümet kurup devirirken ya da son maçtaki hakem hatasını kaçan penaltıyı tartışırken, beraberinde getirdiğin çocuklar sahnede konuşmalar devam ederken salonun altını üstünü getiriyor ve bunları da göremiyorsun. Biz milletce dinlemeyi beceremiyoruz. Bir konu olduğunda da ne kadar bildiğimiz bilmediğimiz varsa ortaya koymaya çalışıyoruz.
Ancak, küçüğe karşı büyüğe karşı dinleme saygısı olmalı insanda. Ki bu önce aile içinde öğretilen bir durumdur. Dinlemenin konuşmaktan daha zor olduğunu anlamak için ''Bir balık çenesini tutabilse yakalanmaz'', ''Dinleyen anlatandan arif gerek'' sözünün ne kadar yerinde olduğunu görüyoruz. Dinleyenin konuşandan üstün olması gerektiğini anlatan Atasözleri. Konuşurken sadece aklımızda olanı, bildiğimizi not ettiklerimizi konuşur aktarırız. Dinlemek çok farklı bir sanat. Zihin fısıltılarımızdan uzak durup, yanımızdakilerin konuşmalarına değil, sadece söylenen konuşulan anlatılanların üzerine konsantre gerektirir. Özellikle 23 Nisan programlarında, çocukları dinlemek değer verildiğini göstermek, eşlerin birbirini dinlemesinin evlilikteki payı gibi önemli.
Çocuklar kendilerine önem verildiğini dinlendiği görünce özgüvenleri artıyor. Ancak ne yazık ki, çocuklar sahnede şiir okurken, gösteri ve sunum yaparken, salonun yarısı dışarda, kimi yandaki yemek standtlarından yemek alıyor, yarısı birbiriyle siyaset, futbol ya da dizi muhabbeti ediyor oluyor. Bir eşin diğerine veya arkadaşlar arasında birbirini can kulağıyla dinleyip tanımaya başladıktan sonra, yıllar geçse de ''30 yıldır tanışıyoruz. Bugüne kadar seni tanıyamamışım'' dediklerine tanık oluyoruz. Belki yazıyı okuyanlarınızdan bazıları, ''Bizim toplantılar farklı'' diye mırıldanıyor olabilir. Ancak genel halimiz ne yazık ki böyle. Bizi yaradan bile bize iki kere dinle bir kere konuş diye bir ağız iki kulak vermiş. Biz gerek arkadaş çevresinde gerekse ikili konuşmalarda ''lafını balla kestim'' demeyi seven ve konuşmayı sürdüren halk arasında ''bak sazı yine eline aldı'' diye tanımlanan yanlış alışkanlığa sahibiz.
Çocukluktan yaşlana kadar hayatımızda en sık duyduğumuz kelimelerin ikazların başında ''dinle'' gelir. Sahne programlarına madem ki oralara kadar geliniyor, karşıdaki insanı konuşmacıyı çocuğu dinlememek kişiliğine saygı duymamak bencilliktir. Duymak ile dinlemeyi evde işte toplantıda karıştırıyoruz. Sadece belli kişileri belli konuları egomuzu mutlu edecek işimize gelen konuları söylenenleri duyuyor dinliyoruz. Konuşmalarda hayati konuları es geçip, duymak istediklerimizle doldurup orada konuşulanları da yarım yamalak anladıklarımızı bazen yanlış anlatıyoruz.
Ticarette bile müşteriyi iyi dinlemek anlamak satış yapmaktan önce gelir. Arkadaşına dostunu iyi dinleyen kişi, dostunun zamanını almamış olur ve güvenini kazanır. İyi dinleyici olabilmek hem kalbi hem aklı kullanarak mümkün olur. İyi bir konuşmacı olamayabiliriz. Ama iyi bir dinleyici olmak herkesin kendi elindedir. Toplantıda, radyoda, televizyonda, telefonda hayatımızın büyük bölümü dinlemekle geçerken, karşımızdaki insanı konuşanı dinlemiyoruz.
2 ay boyunca her hafta başka bir kantonda düzenlenen 23 Nisan programları, gerekse her akşam bir farklı STK veya cami, dernek tarafından düzenlenen iftar programlarına katılan davet edilen başkan, işadamları, yöneticiler ve Konsolos görevlileri hep aynı yüzlerdi. Bazen her akşam veya her hafta sonu davet edilen bu insanlar ve aileleri için oldukca yorucu bir hale dönüşebiliyor.
Bu organizasyonları yapanlara da salon tutma ve harcanan emekte ciddi bir külfet getiriyor. Önümüzdeki yıllarda en azından bir araya gelebilecek stk, dernekler ve okul aile birlikleri, bu etkinlikleri büyük bir salonda gerçekleştirerek hem zamandan hem masraftan hem müsriften ve yorgunluktan tasarruf etmiş, davet edilen insanların ailelerine daha fazla zaman ayırmalarına imkan sağlamış olabilirler. ''Ve toklar tokları ağırlıyor'' görüntüsünden ziyade, belki Ramazan'ın önemini anlatabilme adına bir yabancı komşumuzu iftara, salonlara da yabancı misafirler davet edilse ağırlansa çok daha anlamlı olur.
Protokol kalksın
Benim çocukluğumda iftar sofraları köylerin kentlerin meydanlarında olurdu. Halen bazı belediyelerin sürdürdüğü ''Halk sofrası'' diyebileceğimiz, herkesin birbiriyle kaynaşıp bir araya geldiği sofralar. Lütfen bazı etkinliklerde bu eski geleneği halkla kaynaşmayı sağlayalım yaşatalım. Yapılan etkinliklerde salona gelenlerin yarısı kadar protokol oluyor. Başkonsolos, devlet temsilcileri, STK ve dernek başkanları birbirini farklı ortamlarda toplantılarda zaten görüyor. Protokolde yanyana oturmaları şart değil. Bu etkinliklerde protkol geleneği kalksın. Başkonsolos, başkan, yönetici, ataşe halkın arasına farklı masalara otursun. Halka içiçe olsun. Bu uygulama bence herkesi mutlu eder.
O insanlar sizi her gün görmüyor. Belki gider yemek arasında dertlerini dinlersiniz. Muhabbet etme imkanı onları inanılmaz mutlu edersiniz. Ve kesin eminim ki; asla bir şey kaybetmezsiniz. Gittiğim tek bir programda bana yer ayrılmamış niçin ayakta kaldım diye atarlanmadım. Çok programı ayakta izlediğim de oldu. Şayet ''son an gelen misafirler'' oluyor diye protokol gerekli diyorsanız, halk gerekirse kendisi ayağa kalkar o değerli başkanlara devletimizin temsilcilerine yer verir bundan benim asla bir şüphem yok.
Tüm sevdiklerinizle güzel bir bayram yaşamanız, anavatana gidenlere de kazasız belasız sağlıcakla dönmeleri temennisiyle..
Sağlıcakla Kalın