24 Haziran günü yaklaşıyor. Ülkemiz, milletvekili seçimi ve başkanlık seçimi için sandığa gidecek. İsviçre'de 15 ve 19 Haziran tarihleri arasında Zürih, Bern ve Cenevre'de vatandaşlarımız sandıklara giderek vatandaşlık görevlerini yerine getirme imkanı bulacaklar. Bir seçim tarihi daha yaklaştı. 24 Haziran tarihinde gerçekleşecek 27. dönem milletvekili Seçimi ve türkiye'yi gelecek beş yıl yönetecek başkan seçimi sonrası seçim tansiyonu umarım biraz daha düşecek.
Malum kişilerin servis ettiği ısmarlama haberler, medyada anlam karşılık bulmayacak.
Türkiye'de "O parti bu parti...o market şu cu, bu restorant bu cu, bu camii onların şu cami ötekilerin" şeklinde yapılan ayrımcılığı tasvip etmesem de yaşanan seçim tansiyonuna bağlı olarak bir nebze anlayabiliyorum.
Ülke olarak önemli meziyetlerimiz ve artılarımız var. Tarihten bugüne çok önemli zorlukları aştık. Bir çok başarılarımız var. Ama bazı şeyleri geride bıraktık hatta unuttuk. Bunlardan biri de paylaşmak duygusu.
Yurtdışındaki Türk vatandaşlarının Türkiye'deki seçimlerde oy kullanıp kullanabilmelerini en fazla savunanlardan isteyenlerdendim.
Yurtdışındaki vatandaşlarımızın Türkiye'deki seçimlerde oy kullanma haklarının oluşmasından itibaren vatandaşlarımız arasındaki siyasi dini yöresel kutuplaşmaların oluşmasını gördükce, oy hakkının faydadan çok zararının olduğunu düşünmeye başladım. Artık vatandaşlarımız yaşadıkları ülkelerdeki meselelerle ilgilenmez görmez oldu. Sosyal medya paylaşımlarımın neredeyse tümü siyasi ve Türkiye odaklı.
Herkes herkesin siyasi ve dini görüşünü artık iyice ifşa etti. Kalp kırmak birbirie saldırmak günlük yaşamımızın bir parçası haline dönüştü.
Artık çok kişi o partilililerin olduğu lokale, onun düğüne hatta hatta aynı derneğin gecelerine kültürel etkinliklerine katılmıyor. Felanca kişilerin namaz kıldığı ya da kıldırdığı camiye uğramıyor. Dernekler, lokaller ve mescitler ayrıldı ve artık parça parça bölündük. Oysa biz böyle miydik?
Gurbette kader birliği yaptığımız dostlarımızla hep bir arada hep kalabalıktık. Yanımızdakiler ve uzağımızdakiler vardı. Ama son yıllarda bir ötekiler kavramı girdi hayatımıza.
Ötekiler kim? bizim gibi düşünmeyen, aynı siyasi görüşte olmadıklarımız. Aynı camiye gelmeyenler. Aynı futbol takım taraftarı olmayanlar...Listeyi uzatır gideriz böyle...
Oysa, Avrupa'da Türkiye'nin hangi yöresinden geldiğine şivesine siyasi görüşüne inancına odaklanmadan, hangi siyasi görüşünden olduğuna bakmadan bir Türk vatandaşının en zor gününde yardımına koştuk. En mutlu gününde A partili, B partili ya da C partili olduğuna bakmadan hep birlikte vatandaşımızın mutluluğunu sevincini paylaştık.
Gurbette yaşayan tüm vatandaşlarımızın ortak paydası Türkiyeli olmamızdı. Düzenlenen sosyal ve kültürel etkinliklerde bayrağın asılması dalgalanması, istiklal marşının okunması, Ezanın okunması bu etkinliklere katılıp katılmamamızı belirleyen faktörlerdi.
Ne yazık ki, son yıllarda düzenlenen sosyal ve kültürel etkinlikleri şöyle bir göz önüne getirirsek, yapılan etkinlik duyurularına gidip gitmememizi belirleyen etkenler; etkinliği düzenleyen hangi dernek, stk veya kim? başkan hangi partili, nereli, yönetimdeki isimler kimler? Oraya kimler gelecek? Düzenleyen ötekiler mi bizimkiler mi gibi gibi gerekceler...
Aynı safta yanyana yıllarca namaz kılabilirken, şimdi gidilecek cami kimlerin camisi, ezanı okuyan kim namazı kıldıran kim? ayrıntılarına göre karar veriyoruz.
Son yıllarda kendi aramızda öteki kavramını ürettik. Halbuki öteki hiç yoktu. Hemen yanıbaşımızdaki komşu arkadaş ve uzağımızdaki dostlarımız akrabalarımız sevdiklerimiz vardı. Bizden parçalar vardı. Biz onlara hep öteki dedik ötekiler icat ettik. Araya sınırlar koymaya başladık. Kutuplaştık. Parça parça bölündük. Paylaşmayı dayanışmayı unuttuk oysa biz bir olamadığımız zaman kalabalık olamadığımız zaman kaybetmeye üzülmeye her zaman mahkumuz. Ülkemizdeki seçim çalışmalarına dair "oraya köprü yapıldı, oraya yol yapıldı" konuları yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın önceliği olmamalı. Hepimiz yaşadığımız ülkelerin hukuk ve düzenine en iyi şekilde uyum sağlayıp, "çocuklarımıza nasıl daha iyi eğitim verebiliriz. Kötü yollardan onları nasıl koruruz. Hangi huzurevlerinde yaşlanabiliriz ve nerelere defnedileceğiz?" gibi ortak meselelerimize kafa yormalıyız. Yaşadığımız ülkelerdeki eğitim imkanlarından en iyi düzeyde yararlanıp, yasalarını daha iyi anlamalı ve en iyi yerlere gelerek adımızı oralarda duyurup temsil etmek için çabalamalıyız. Çocukların eğitim sorunları, emeklilik sorunları sayıları artan yaşlananların Türk huzurevi ve defnedilebilecek Müslüman mezarlıkları gibi ortak sorunlarımıza çözümler aramalıyız.
Lakin, bugüne kadar olduğu gibi 24 Haziran'dan sonra da farklı farklı siyasi görüşten dostlarımız arkadaşlarımızla yine aynı apartmanda, dernek veya mescit lokallerinde bir arada olacağız. Gurbette kader birliği yapmış, A, B, C ya da D Partili dostlarımız bizim düğünümüzde en mutlu günlerimizde hangi siyasi görüşten olduğumuza bakmadan yine gelmeye mutluluğumuzu paylaşmaya devam edecek. Birimizin başına bir dert gelse, hangi siyasi görüşten olduğuna bakmadan ilk yardıma koşan, hastaneye ziyarete gelen yine A, B, C partili ayrımı yapmadan gurbette 40-50 yıldır kader birliği yaptığımız alt komşumuz üst komşumuz, yan komşumuz ya da lokaldeki dostumuz olacak.
Üst kimliğimiz ne bir futbol takımın ne de bir siyasi partinin rengi olmalı. Ortak paydamız ve üst kimliğimiz Vatan, Türkiye ve yaşadığımız ülkelerdeki ortak paydalarımız olmalı.
Kutsal Ramazan ayı boyunca fitarlarda birlikte olduk çok dostumuzla. Buradan sayın Büyükçimiz İlhan Saygılı bey ve ve Zürih başkonsolosumuz Asiye Nurcan İpekci ve çalışma arkadaşlarının gerçekten çok sıkışık programlarına rağmen, neredeyse davet edildikleri tüm iftar etkinliklerine katılmaları vatandaşlarımızı çok memnun etti. Tüm vatandaşlarımız adına ben sayın Büyükelçimiz ve Başkonsolosumuza bir kez daha teşekkür ediyorum. Tüm okurlarımıza hepinize sevdiklerinizle geçireceğiniz mutlu bir bayram diliyorum.