Elalem İşine Baksın..!

Turgut Tunç

İnsanlar, sürekli "elalem ne der?" kaygısıyla yaşıyor. Elalem dediğimiz o belirsiz topluluk, davranışlarımızdan giyim tarzımıza, kariyer seçimlerimizden özel hayatımıza kadar her şeyimizi şekillendirmeye çalışıyor. Peki, bu "elalem" kim ve biz neden onların sözlerini bu kadar önemsiyoruz? Başkalarının düşüncelerine bu kadar odaklanmak, aslında kendimizi ve özgünlüğümüzü kaybetmemize yol açıyor. Dahası, bu baskı bazen bizi istemediğimiz şeyleri inadına yapmaya, olumsuz tepkiler vermeye itebiliyor. "Elalem ne der?" kaygısıyla şekillenen hayatlar, doğal olarak bir direnişi, tepkiyi de beraberinde getiriyor. Sonuçta, bireyler kendi istekleri doğrultusunda hareket etmediklerinde, bu baskıya karşı bir tür başkaldırı geliştirebiliyorlar.

Mesela, bir genç düşünün. Kendi yeteneklerini ve hayallerini takip etmek yerine, ailesinin ve çevresinin "elalem ne der?" baskısıyla, istemediği bir mesleğe yöneliyor. Belki mühendis olmasını isteyen bir aile ya da "sanatçılıktan para kazanılmaz" diyen bir toplum baskısı altında kendini buluyor. Sonuç? Yeteneklerinin ve hayallerinin tam tersine bir yolda sürüklenmiş, içinde hep bir ukde kalmış bir genç. Kendi hayallerini "elalem" yüzünden bir kenara bırakan birinin mutlu olması da kolay değil. Hatta bu kişi, kendisine dayatılan meslek veya yaşam tarzına karşı bir isyan geliştirebilir ve sırf tepki olarak daha farklı, bazen de uç noktalara varan seçimler yapabilir.

Bir de toplumda yerleşmiş "bende de olsa" kültürü var. Bu kültür, başkalarını taklit etme ve onların sahip olduklarına özenme isteği yaratıyor. Komşunun arabası, arkadaşın kıyafeti, ünlülerin hayatları... İnsanlar artık kendilerini başkalarının sahip olduklarıyla ölçmeye çalışıyor. Oysa ki bu işin temelinde biraz da kendine güven eksikliği yatıyor. Kendine güvenen bir insan, kendi yolunda yürür ve başkalarının sahip olduklarına özenmek yerine kendi isteklerinin peşinden gider.

Bu durumu şöyle bir örnekle de görebiliriz: Sosyal medyada sürekli "mükemmel" hayatlar, lüks tatiller, pahalı eşyalar görüyoruz. Bir süre sonra, "benim de böyle bir hayatım olmalı" diye düşünmeye başlıyoruz. Ama herkesin bildiği gibi, sosyal medyada gördüğümüz şeylerin çoğu gerçek değil, bir illüzyon. Kendi hayatımıza bakmak, kendi değerlerimizi keşfetmek varken, niye başkalarının hayallerinin peşinde koşalım ki?

İçinizdeki Çocuğu Öldürmeyin.

İçinizdeki çocuğu öldürmeyin. O çocuk, dünyaya korkusuzca bakabilen, hayal kurabilen ve kendi değerleriyle hareket edebilen yanınızdır. Elalemin ne dediğiyle uğraşmak yerine, o çocuğun rehberliğinde kendi yolunuzu cesurca çizin. Ahlak erozyonuna maruz kalmadan, kendi değerlerinizle ayakta durmanın ve özgür olmanın yolunu bulun. Hayatta özgür olmak, başkalarının sınırlarına hapsolmayacak kadar değerlidir.

Peki, sen özgür olmak istiyor musun?

Yorumlarınızı yazının altına,
İnstsgram & twitter ( X ) ‘da ; @turguttunc34 ‘e bekliyorum.


Muhabbetle…

Turgut TUNÇ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.