Değerli dostlarım;
Yanlış bir iş varsa elbette düzeltilmelidir.. yanlıştan dönülmesi erdemdir.. istanbul sözleşmesi bu milletin kimyasına uymuyor..
Hele bazı maddeleri var ki, ayarını tamamen bozuyor.. detaylarına girmeye gerek yok, bilen biliyor zaten.. efendim, bu sözleşmeyi davutoğlu imzalamış, şöyle olmuş, böyle olmuş.. ben de sorayım o zaman, özellikle 2010 yılından bu yana sayın cumhurbaşkanımızın haberi olmadan dal mı kıpırdıyor bu ülkede?.. aslında kıpırdamamalı da.. doğrusu da o.. siyaset ekip işidir, zira.. herkes kafasına göre karar alamaz.. sorumluluğu var çünkü..
Şimdi başka bir meseleye değinelim..
Son zamanlarda toplumun bütün katmanlarında aşırı bir siyasallaşma görülüyor.. millet adeta birbirini siyaseten hasım görüyor, hatta düşman bile görenler var.. hukuku, stk' ları, iş alemini, kültürü, sanatı, bıraktık bir kenara, bu cami cemaatine, hatta diyanet mensuplarına kadar girdi..
Din adamının vazifesi hakkı tutup kaldırmaktır.. doğruyu vatandaşlara aktarmaktır.. sadece hakkı tebliğ etmektir.. elbette siyasetçi de hakkı söylüyorsa, din adamı o söylemlere de itibar etmelidir.. neticede, din adamı da bu tarlanın ürünüdür ve din adamlarının da bir siyasi akideleri olabilir.. bu da yadırganmamalıdır.. ama bu parti amigoluğu şeklinde de. olmamalıdır.. her hangi bir partiye aidiyet duyuyorlarsa da istifa ederler ve gidip o partide siyaset yaparlar.. geçmişte de bunları epeyce gördük.. msp'li ve rp'li lütfü doğan'dan, chp'li lütfü doğan'a, adalet parti'li ihsan toksarı'dan, adalet parti'li feyzullah değerli'ye, ak parti'li tayyar altıkulaç'tan, ak parti'li mustafa sait yazıcıoğlu'na, chp'li ihsan özkes'den chp'li yaşar nuri öztürk'e kadar pek çok ünvanı ilâhiyatçı, diyanet işleri başkanı ve müftü olan din adamı, siyasete soyunup parlamentoya girdi..
Ahmet davutoğlu hoca için de sırası gelmişken iki kelime edeyim.. hayatımda iki kere karşılaştım kendisiyle.. birincisi, bir dostun düğünündeydi.. diğeri de rio de janeiro'da tayyip beyin başbakanlığında brezilya seyahatindeydi..hepsi o kadar..
Bir mazim yok, bir derin tanışıklığım yok.. ama son zamanlarda kendisine yapılan saldırılar çok ağır.. çok da çirkin.. başbakanlığında ve dışişleri bakanlığında saygıdan mütevellit karşısında el pençe duranların şimdilerde ağıza alınmayacak ifadeler kullanmaları ayıp.. ayıpın ötesinde de bir vefasızlık.. bir selâmın, bir merhabanın bile kırk yıl hatırı var, derler.. ahmet davutoğlu parti kurmuş.. tamam kardeşim, bırakalım kendisini seçmen değerlendirsin.. partisi sandıkta bir karşılık bulacaksa eyvallah..
Bu, ali babacan içinde geçerli.. lüzumsuz gerginliklere gerek yok.. millet bu gerginliklerden çok çekti..
Cumhurbaşkanı tayyip erdoğan için de bir kısım medya maymunu, muhtar bile olamaz, demediler mi?.. ama partisi ve kendisi, 18.seneden beri iktidarda.. neden?..
Millet öyle istedi de ondan.. milletin dediği olur, çünkü..
Ha şunu da belirteyim, millet halâ daha tayyip beyi seviyor.. ve görünürde de ondan vaz geçmiyor..
Ama o da insandır.. o da bir gün gelecek herkes gibi görevini bırakacaktır.. siyasetin de bir ömrü vardır.. ve aslolan da finali düzgün yapmaktır..
Başka bir şey daha;
Cumhurbaşkanımızın hasbi ve samimi dostları var.. bir de dost gibi görünenler var.. bu dost gibi görünen bir takım menfaatçi kişilere ve onların cumhurbaşkanımıza
Aşırı iz'am etmelerine ve de daha da ileri giderek işi yalakalık boyutuna getirmelerine, öncelikle cumhurbaşkanımızın kesinlikle ihtiyacı yoktur.. ve kendisi de bu davranışlardan duyduğu rahatsızlığı zaman zaman dile getirmektedir..
Hülâsa-i kelâm;
Evet, bir partinin mensubu olabiliriz, bir partiyi ve o partinin liderini, kadrolarını, benimseyebiliriz, sevebiliriz, ancak bunu haşa bir imani hakikat şekline dönüştürmemeliyiz..
Herkesin de günahıyla sevabıyla allahın birer kulu olduğunu unutmamalıyız..
Benim söyleyeceklerim bu kadar..
Vesselâm..