Bizim kuşağımız tabii bu lafı daha farklı bilirdi. Çocukluğumuz boyunca ne çok kez duymuşuzdur kimbilir: “Çok gezen mi, çok okuyan mı?” Cevaptan ziyade, sorunun kendisi önemliydi sanki. Ortada derin bir ikilem varmış gibi ciddiyetle yöneltilirdi soru. Her seferinde “Çok okuyan!” dememiz istenirdi. Galiba ilk ve ortaokul hocalarımız, okuma sevgimizi böyle artırmaya çalışırdı. Çok okumak ile çok gezmek, asla ve yan yana gidemezmiş gibi....
Bense, okumayı da seyahat etmeyi de aynı tutkuyla seven biri olarak ikiye bölünürdüm hep. Hiçbir zaman doğru cevabı veremedim kendi içimde. Belki okumanın da içten içe bir seyahat olduğuna inandığımdan... Her kitabın bizi başka bir yolculuğa çıkardığını düşündüğümden. Okuyarak da gezmek mümkün, her kitabı başlı başına bir serüven addederek. Bir başka yüzyıla, bir başka mekâna, bir başka hayata uzanan bir yolculuk. Aynanın bir de öbür tarafı var; çünkü dünyayı da okumak mümkün; her insanı, her hayatı bir kitap belleyerek. Okumak ve seyahat etmek aslında o kadar iç içe ki....
Çok gezen mi bilir çok okuyan mı tartışmaya açık bir konu olsa da, bilinmesi gereken ikisinde de bildiğinin kendisine göre çok fazla olacağıdır. Yıllar öncesinde bahsediliyor olsaydı kendi düşüncem gezenin bileceği olurdu. Fakat günümüzde teknolojinin gelişmesiyle beraber çok okuyanın, çok internette dolaşanın, çok facebook ve sosyal medya kullananın daha çok bileceği düşüncesi ağır basıyor.
Çok gezen; Zamanının önemli kısmını yolculukla geçirir. Gördüklerini ve yaşadıklarını not alarak, tecrübelere daha yakından şahit olur. Gezdiği gördüğü yerler görsel hafızaya kaydolarak bilgisi daha taze kalacaktır. Hayatta anı olarak kalıp bilgilere daha az ama detaylı şekilde ulaşılabilir.
Daha az bilgiye ulaşır,
Detaylı bilir,
Görsel olarak tam bilgiye ulaşır,
Çok okuyan; Kitaplardan, internetten, arşivlerden çeşitli yerlerden bilgiye ulaşılabilir. Hızlı olduğu kadar yazılı, görsel ve sesli olsa dahi çok gezen kadar detaylı bilgiye sahip olamaz. Bilginin dış kısmına sahip olur, o anı tarif etmesi yeterince mümkün olamaz. Okuyarak öğreneceklerinin de oldukça sınırlı olduğunu unutmamalıyız.
Çok bilgiye ulaşır,
Detayına kadar bilemez,
O anı yaşayamaz,
Görsel hafızası azdır .
Sevgili Evliya Çelebi, ruhu şad olsun, bütün Osmanlı’yı gezmiş ve gördüklerini kaleme alıp bizlere aktarmıştır. Sayesinde çok daha canlı geçmiş gözümüzün önünde. Gerçi o rüyasında Allah’tan “şefaat” dileyeceğine, yanlışlıkla “seyahat” dilediğini söyler. Dili sürçmüştür, öyle başlar seyahatlerine. Onun torunlarının torunları olan bugünkü gençlerimizin de sadece internette dolaşmakla yetinmeyip hayatı da bir kitap gibi okumaları, kitapları da bir dünya gibi görmeleri dileğiyle...