Önümüzdeki günler takvim yaprağında yeni bir yıla gireceğiz. İsviçre'ye bakınca, hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığını görüyoruz. Hiç bir meslek eğitimi ve lisanı olmayan ilk kuşak, yanından geçtiği bir fabrikanın kapısından içeriye girip iş başvurusu yapardı. Kendisini tanıttıktan hemen bir gün sonra ''Yarın işe başla'' yanıtı alırlardı. Pek çok iş yerinde çalışan Türk vatandaşlarına firma sahibi tanıdıkları arkadaşlarını getirme önermeleri durumunda resmen 500-1000 frank prim verirdi. Yıllardır artık işini kaybedenin yeniden iş bulması mucizelere bağlı. Maaşlara zam artık konu bile edilemiyor. İnsanlar artık sağlık sigorta primleri ve ev kirasını ödedikten sonra evine alışveriş yapabilecek parayı zor buluyor. Markete gittiğinde 50 frankla 2 çantayı dolduran halk, şimdi aynı ihtiyaçlardan oluşan 2 çantayı 200 frankla zor doldurabiliyor.
''Sadece kalifiye eleman ihtiyacını karşılayacak ve kota konulacak'' diyerek 'Serbest dolaşım' safsatasını halka yedirdiler. Bugün artık bütün iş yerleri sınır ülkelerden ve AB'ye yeni üye olmuş Doğu Blok ülkelerinden gelmiş ucuz işçilerle dolu.
Sınırlardaki denetim kalkınca artık ülkede insanlar evlerinde iş yerlerinde de güvende değil. Kriminal çete mensupları, müstakil ev ve iş yerlerinde gözlerine kestirdiği ellerine geçirdikleri değerli eşyaları bir minibüse doldurup, İtalya, Avusturya ve Almanya'nın sınır kapılarında hiç bir denetime maruz kalmadan elini kolunu sallayarak giriş çıkış yapabiliyor. 10-20 yıl öncesine kadar ülkede yerleşik insanların olduğu biliniyor ve insanlar kendini bir nebze güvende hissediyordu. Ancak bugün durum artık değişti. Daha 10 yıl öncesine kadar bir bayan gecenin bir saatinde işinden dönerken yalnız başına yürüyerek hiç bir güvenlik endişesi taşımadan evine dönebilirdi. Bugün artık büyük şehirlerin tren garlarının alt katlarına inmeye cesaret edemiyor.
Küçük kız ve erkek çocuklarını anaokuluna gönderirken bile aileler endişeli.
Çok karamsar bir tablo çizdiğimi düşünenler elbette olacaktır. Ancak durum ne yazık ki göçmenler açısından hiç iç açıçı değil. Ülkenin anadilini rahatça yazıp konuşabilen göçmen çocuklarının, artık standart bir eğitim ve meslek eğitimiyle geleceğini güven altına alabilmeleri çok zorlaştı. Meslek ve iş başvurularında İsviçreli akranlarından bir diploma fazla ve bir kaç puan yüksek not ile ancak eşit koşullarda yarışabilecek, firma sahipleri tarafından değerlendirilecekler.
Ülkede ve dünyada olumlu olumsuz hızla bu değişimler yaşanırken, toplum olarak kendimizi ne yazık ki değiştiremiyoruz. Bazı alanlarda ''aynı tas aynı hamam'' tanımlaması "cuk" oturuyor.
40-50 yıl öncesi, o günün öncelikli ihtiyaçlarına göre kurulan bazı dernek ve STK'lar bugün o günkü aynı anlayışla yönetilmeye ne yazık ki devam ediyor. Kendilerini ne yazık ki hiç yenileyemiyorlar.
''Gençler derneklere gelmiyor'' deniliyor. Burada gençleri eleştirmek yerine, derneklerde cemiyetlerde gençlere hitap eden ne var sorusuna cevap aramalıyız.
Bazı dernekleri takip ediyorum. Gerçekten alkışı hak ediyorlar. Medyada prim yapan populer etkinlikler yapmak yerine, halkımızın İsviçre'de yaşadıkları sosyal ve yasalarla ilgili konuları aydınlatıcı toplantılar düzenliyorlar. Derneklerdeki sorunlar, aileler arasındaki kopukluklar da, düzenlenen Türk ve Kültür gecelerindeki alışılmış görüntüler ve sorunlar, kesin dönüş yaparken vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlar, emeklilerin sorunlarıyla ilgili sayısız örneklerle bu yazıyı uzatıp gitmek mümkün. Türk Toplumundaki kalıplaşmış sorunları düzeltebilmek için, bazı kurumların kendilerini şiddetle yenilemesi, eskimiş yüzlerin değişmesi ve yeni nesillere şans verilmesi gerekir.
Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, umut ve mutluluk, sağlık, başarı getirmesini dilerim.