Hemen soralım;
Bir yaşınızdayken sizi elleriyle kim besledi ve kim yıkadı?...
Siz ise bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz..
İki yaşınızdayken size yürümeyi kim öğretti?..
Size seslendiğinde ise odadan kaçarak teşekkür ettiniz..
Üç yaşınızdayken size kim özenle yemekler hazırladı?.. Sizse tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz..
Dört yaşınızdayken elinize rengarenk kalemleri kim tutuşturdu?..
Evin bütün duvarlarını boyayarak çizerek ona teşekkür ettiniz..
Devam edelim..
Beş yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi.. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak yine ona, yani annenize teşekkür ettiniz..
Altı yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü... Sokaklarda "gitmiceemmm" diye ağlayarak teşekkür ettiniz..
Yedi yaşınızdayken size bir top hediye eden annenize komşunun camını kırarak teşekkür ettiniz.
Dokuz yaşınızdayken size piyano öğretmeni buldu.. Notaları bir gün bile çalışmayarak kendisine teşekkür ettiniz
On yaşınızdayken bir gün sizi arkadaşınızla parka götürmüştü, "Kalk yanımızdan, bizimle oturma" diyerek kendisine teşekkür ettiniz..
On bir yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi..
O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz..
On beş yaşınızdayken sizi yurt dışında yaz kampına gönderdi.. Tek satır mektup yazmayarak ve onu merakta bırakarak teşekkür ettiniz..
On yedi yaşınızdayken arkadaşınızla gece dolaşmanıza izin vermişti anneniz..
Ona bir telefon bile etmeden, onu meraktan bütün gece uyutmayarak, üstelik sabaha karşı eve dönerek teşekkür ettiniz..
On dokuz yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı.. Sizi arabayla kampüse götürdü, hatta eşyalarınızı da taşıdı.. Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampüs kapısında vedâlaşarak kendisine teşekkür ettiniz..
Yirmi bir yaşınızdayken iş hayatı ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi.. "Ben senin gibi ev kadını olmayacağım" diyerek teşekkür ettiniz..
Yirmi iki yaşınızdayken kep giyme töreninizde size sevgiyle, şefkatle sarıldı.. Siz ise onun sevinç gözyaşlarını bile görmezden gelerek Avrupa seyahatine çıkmak için para isteyerek teşekkür ettiniz..
Yirmi beş yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı.. Sizin için hem mutlu oldu, hem çok duygulandı... Siz ise kendisinin oturduğu eve çok yakın bir yerde müsait bir ev varken neredeyse dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz..
Otuz yaşınızdayken bebek bakımı hakkında size bir şeyler söylemek istedi.. "Aman anne, artık bu ilkel yöntemleri bırak, çağa uygun hareket et" diyerek teşekkür ettiniz..
Kırk yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlatmıştı..
"Anne sırası mı şimdi işim başımdan aşkın" diyerek teşekkür ettiniz..
Elli yaşınızdayken anneniz çok hastalandı, tek yaşıyordu ve hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu olmuştu.. Ona, hiçbir hastalığının olmadığını ve yaşlıların çocuk gibi nazlı ve kaprisli olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz..
Derken, bir gün onun ölüm haberini aldınız..
Ve o güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa hatırladınız, o anda kâlbinize bir yıldırım düştü..
Ama iş içten geçmişti..
Çünkü giden bir daha gelmeyecekti..
Ve de dökülen gözyaşları da onu geri getirmeyecekti..
Netice-i kelâm;
Annelerimizin babalarımızın kıymetlerini onlar hayattayken bilelim..
Kâlplerini kırmayalım..
Gönüllerini acıtmayalım..
Onları kaybettikten sonra, ahlarla, vahlarla, hatırlamak
bir mana ifade etmiyor, zira!..
Vesselâm..