Ankara, AB’ye “Vize işi sulanırsa, mülteci anlaşması biter” mesajı verirken, garanti için Almanya’yı kıskaca aldı. Ankara-Berlin hattındaki diplomasi trafiğinden TBMM’nin çalışmalarının hızlandırılması kararı çıktı. DW’ye konuşan uzmanlar ise tarafların ‘mülteci pazarlığı’ üzerinden “hata üstüne hata” yaptığını düşünüyor.
Avrupa Konseyi Türkiye’nin AB ile imzaladığı mülteci anlaşmasını ‘Avrupa hukuku’na aykırı buldu. Konseyi bu kararından önce Ankara’ya gelen “Vize serbestliği için Türkiye’nin AB’ye üyelik yolunda yapması gereken reformların önceliği var. Bir yandan reformlar sürerken, bir yandan da geri kabul anlaşması ilerleyebilir” haberleri üzerine neredeyse AB ülkelerine karşı büyük bir taarruza geçen Ankara “Geri kabul anlaşması vize serbestliği koşuluyla uygulanacak. Çünkü anlaşmamız böyle” mesajıyla tarafları büyük bir gerilime sürükleyecek pazarlığın da kapısını aralamış oldu. Ankara’daki diplomatik kaynaklar Avrupa ülkelerine özellikle Almanya’ya açık açık “Vize serbestliği olmazsa geri kabul anlaşması da olmaz” mesajının verildiğine dikkat çekerken, “Zaten bu mesajı Başbakan Ahmet Davutoğlu da öyledi” diyor. Peki Almanya’ya başka neler söylendi? Ya da neyin pazarlığı yapılıyor? DW’nin ulaştığı diplomatik kaynaklar “Türkiye’ye AB’ye üyelik için müzakere tarihi verilirken nasıl bir pazarlık yaşanmışsa onun pazarlığı yaşanıyor” diyor ve Almanya’dan bir garanti istendiğini bunun da neyi kapsadığını şöyle anlatıyor:
“Ankara –AB hattında özellikle Berlin eksenli yoğun bir diplomasi trafiğinin içindeyiz. Zaten bu trafiğin bir sonucu olarak Merkel, Türkiye’yi ziyaret etme kararı aldı. İstediğimiz garanti; sığınmacı sorununun çözümü için 18 Mart’ta üzerinde uzlaştığımız anlaşmanın harfiyen yerine getirilmesine dair yazılı bir garantidir. Bu garantiyi verecek olan da Merkel'dir ki sözlü olarak bu garantiyi aldığımızı söyleyebiliriz. Tarafların bu garantiyi yazıya dökmesi an meselesidir artık. Türkiye’nin ne yapacağı merak ediliyorsa; TBMM’nin çalışma hızı bunun kanıtı olacaktır. TBMM tarihinin en yoğun dönemlerinden birini yaşayacak ve vize serbestliği için gerekli tüm yasal düzenlemeleri hayata geçirecektir.”
Vize pazarlığı yapılıyor
Peki taraflar 18 Mart’ta sığınmacı krizini çözmek için uzlaştıkları anlaşmayı sürdürebilir kılacak mı? Ankara-AB hattındaki tarihi vize gerilimi biter mi? Ankara; koşulları yerine getirse de vize serbestliği mümkün mü? AB Sığınma Hukuku konusunda kitap da yazmış olan Ankara Strateji Enstitüsü Başkanı Prof. Mehmet Özcan DW’nin sorularını yanıtlarken Türkiye ile AB arasındaki geri kabul anlaşmasının 2013’te imzalandığını hatırlatıyor. Özcan Suriye krizinin büyümesinden sonra AB’nin Türkiye’ye anlaşma karşılığı vize muafiyeti önerdiğini belirtiyor ve bu muafiyetin nasıl gerçekleşebileceğini şöyle anlatıyor:
“Türkiye’nin, AB müktesebatı gereği 72 konu başlığında yasal reform-düzenlemeyi yerine getirmesi gereği belirlendi. Bir de AB’nin vize politikalarına uyum kriteri var. Bu koşullar Türkiye’yi zorlayacak ve Türkiye’nin hazirana yetişmesi zor olacak. AB, bir de yasal düzenlemeler uygulanıyor mu ona bakacak. Ortada büyük bir karmaşa var. AB için vizeleri kaldırmak büyük bir olay. Serbest dolaşıma Türkiye’yi de aldığınızda bu Ankara’nın AB motivasyonunu daha da düşürecek, yani reformist tavır unutulabilecek. Ankara ise bundan sonraki süreçte sembolik de olsa vizelerin kaldırılması konusunda Avrupa’ya baskı yapacak. Gelinen noktada doğrudan bir vize serbestliğinden değil de böylesi bir pazarlıktan sözedildiğini görmek mümkün. Bu pazarlığından hazirandan önce bitmesi mümkün görünmüyor.”
Sığınmacı krizinin vize pazarlığını bu noktalara taşımasında hem AB’nin hem de Türkiye’nin krizin çözümü için attığı adımlarla hata üstüne hata yaptığını düşünen Özcan, Avrupa’nın değerler sistemiyle bir sınavdan geçtiğine dikkat çekiyor. Özcan, “Hukuki yanlışlar üst üste işleniyor. Türkiye’ye gönderilen kişilerin mülteci statüsü kazanamayacağını AB biliyor. Buna karşın mültecilerin Türkiye’ye gönderilmesi büyük hukuki yanlışlıktır. Ve yine hukuk gereğince –toplu gönderme yasağı- vardır. Siz mültecileri toplu gönderemezsiniz. Türkiye’de asla mülteci olamayacak biri Yunanistan’a gittiğinde mülteci olur. O yüzden siz –ben birini göndereyim, siz birini gönderin- derseniz, hukuka siyaset karıştığını, sığınmacı krizine gereken özenin gösterilmediğini ispatlamış olursunuz. Bugün Avrupa; temelindeki insan hakları ve insan onurunu hiçe sayan uygulamalarıyla tüm eleştirilerin odağı olmayı hak etmiştir” diye konuştu.
‘Her şey spekülasyon'
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Başak Kale de; DW’nin “AB İçişleri Bakanları da bir plan üzerinde anlaştı. Ülkeler dört aylık bir süre için ne kadar mülteci alacaklarını hesapladı. Ancak Doğu Avrupa ülkeleri itiraz ediyor. Bu, mülteciler için ne anlama geliyor” sorusunu yanıtladı. Kale, Ankara’nın AB ile yaptığı anlaşmanın hukuki temelinin olmadığı yönündeki görüşünü yinelerken, “Bir pazarlık yapılıyor ancak spekülasyonlar havada uçuşuyor. Ciddi de bir bilgi kirliliği var. Hissettiğimiz; anlaşmanın çerçevesinin değiştirileceği yönünde. Ama vize serbestliği zor görünüyor. Çünkü çok ama çok sıkıntılı şartlar var” diyor. Kale’ye göre Suriyeli mülteci krizinin bu kadar büyümesi Avrupa’nın sığınmacı sistemini kuramadığını bir kez daha gösterdi. “Sığınmacı krizinin zamana yayılamayacağını çok ağır bedellerle ödemek durumunda kalan Avrupa, bugünkü krizin içinden nasıl çıkacak herkes merak ediyor ancak eleştiriler daha çok. O da; Avrupa insan hakları değerlerinin patladığıdır. Telafisi çok ama çok zor olacaktır” diyen Kale, siyasi krizlerle uğraşılırken mülteci krizinin daha da trajik bir hal aldığını kimsenin unutmamasını istedi.
İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır da; Ankara-AB hattındaki bilgi kirliliğinin ve bilgi eksikliğinin bir an önce bitmesini istiyor. Çorabatır, DW’nin “Bitme ihtimali var mı” sorusunu yanıtlarken “Bitmek zorunda. Üzerinde spekülasyon yapılan anlaşmanın uygulanmasına da elleri mahkum. Dünya tarihinin en derin krizlerinden biri yaşanıyor. Ve anlaşma uygulanmazsa bir daha asla telafi edilemeyecek sıkıntılar yaşanacak. Tarafların siyasi gerginliği bir tarafa bırakması ve mülteci sorununa odaklanması gerekiyor” değerlendirmesini yaptı. Çorabatır, Avrupa içişleri bakanlarının ne kadar mülteci alacaklarına dair bir plan üzerinde anlaşmaya varmalarının da önümüzdeki dönemde yaşanacak sürpriz gelişmelerin habercisi olduğunu düşünüyor. Çorabatır, anlaşmaya uzak duran Doğu Avrupa ülkelerinin de en kısa zamanda bir sistem içinde mülteci sorununun çözümüne katkıda bulunacak adımlar atmasını öngörüyor.
©Deutsche Welle Türkçe