İsviçreli Kadınlardan Cinsiyet Eşitsizliğine Karşı Ulusal Grev Çağrısı

İsviçreli Kadınlardan Cinsiyet Eşitsizliğine Karşı Ulusal Grev Çağrısı

İsviçreli kadınlar ‘kadın erkek eşitsizliği’ni protesto etmek için 14 Haziran 2019 tarihine ulusal grev çağrısı yaptı.

Ülkede ‘kadın erkek eşitsizliği’ni protesto etmek için düzenlenen ilk grev 14 Haziran 1991’de gerçekleşti ve 500 bini aşkın kadın greve katıldı.

Yirmi sekiz yıl sonraki grev Federal Meclis üyesi Simonetta Sommaruga tarafından desteklenirken, 14 Haziran günü gerçekleşecek eylemin içinde bulunduğumuz yılın en büyük politik olaylarından biri olacağı öngörülüyor.

28 yıl önce ne olmuştu?

O dönem Joux Vadisi’nde, bazı kadın saat üreticileri, Federal Anayasa’nın 4. maddesine yeni bir paragraf eklenmesinden on yıl sonra, kadınlarla erkekler arasındaki eşitlik konusunda somut hiçbir gelişme olmadığını söylemişti.

Kadınlar grev kararını şu düşüncelerle almıştı: “Bu madde sadece kadınları emeklilik yaşının yükseltilmesi gibi yeni yükümlülüklere boyun eğdirmek için çıkartıldı. Ücretler arasındaki eşitsizlikler grevin başlangıcını anlatan kolektif bir kitapta anlatıldığı gibi çok geniş. Saat üretiminde işçilerin yüzde 46’sı ayda 3,500 franktan az kazanıyor ve bunların yüzde 93’ü kadın. Bu durum bu şekilde devam edemez. Neden greve gitmeyelim?”

Metal İşçileri ve Saat Üreticileri Federasyonu yönetim komitesinin tek kadın üyesi Christiane Brunner, hareketin sembolü olacaktı.

Grev kararının kolay olmadığını çünkü öncelikle fikri sendikalara kabul ettirmek gerektiğini söyleyen Brunner, “İki tabuyu yıktık: birincisi çalışma barışının toplu sözleşmeyle bağlandığı bir sektörde grev yapmak ve ikincisi sadece kadınların yöneteceği bir eylem başlatmak” sözleriyle o günleri anlatmıştı.

‘Bu sefer yemeği soğuk soğuk yiyecek’

İsviçre Sendikalar Birliği (USS) Başkanı Fritz Reimann, 1991 yılında, grev yerine bir ‘eylem günü’ örgütlenmesini önermişti.

Brunner ise, İsviçre’deki tüm sendikaları seferber etmek için erkek meslektaşlarından toplantılara eşleriyle birlikte gelmelerini istedi. Bir gün yaşlı bir kadın, herkesi greve katılmaya ikna etti: “Kocama her gün sıcak yemek yedirdim; eh, 14 Haziran’da, bu sefer yemeği soğuk soğuk yiyecek.”

Grevi örgütlemek için ikna çabalarını sürdüren Brunner, bir yandan öfkeli işveren örgütleriyle uzlaşma zemini arıyordu. Ülkenin önde gelen saat markalarından Swatch ise, grevde yer alacak kadınları işten çıkarmakla tehdit ediyordu.

Şirketin patronu Nicolas Hayek’le telefonda görüşen Brunner, “Bu hareket toplumu değiştirmeyi hedefliyor, sizin kişiliğinize karşı bir şey değil” sözlerine şu yanıtı aldı: “Tamam, katılıyorum, çünkü kadınlara ihtiyacımız var.”

Uzlaşma eğilimindeki işverenler, grevin çok da etkili olmayacağını tahmin ediyorlardı.

1991 yılının 14 Haziran günü İsviçre sokakları, eylemin renkleri olan leylak ve fuşya renkleriyle kaplandı.

Yaklaşık 500 bin kadın birkaç saatliğine iş bırakarak eyleme katıldı. Sokak isimlerini kadın isimleriyle değiştirdiler ve seslerini duyurdular: “Genelde uyumlu olsak da bugün rahatsız edeceğiz.”

“Grev büyük bir başarıydı, ama Fransızca yayın yapan TV’lerin o akşamki yayınına çıkana kadar başarının büyüklüğünü anlayamamıştım” diyen Christiane Brunner, kadınların greve katılma biçiminden çok etkilendiğini ve duygulandığını söyleyecekti.

‘Parlamentonun maço tavırları sürüyor’

Yirmi sekiz yıl sonra doğum izni, kürtaj hakkı ve eşitlik yasasında bazı değişikliklerin yapılmasını gören İsviçreli kadınlar, toplumun halen ataerkil yapısını sürdürdüğünü düşünüyor.

“Evet, kızgınız” diyen USS genel sekreteri Regula Bühlmann, tüm dünyada cinsiyetçiliğini yeniden ortaya çıktığını, İsviçre parlamentosunun maço tavırlarını sürdürdüğünü ve eşitlik yasasındaki her şeyi zayıflatmaya yönelik yeni bir yasa çıkarttığını belirtiyor.

1991isvicreeylem-768x512.jpg

Greve destek veren Federal Meclis üyesi: Eşitlik aslında ortak bir mücadele

Greve destek vereceğini açıklayan Federal Meclis üyesi Simonetta Sommaruga ise 1991 yılındaki greve ve bu yıl yapılması planlanan yeni greve ilişkin şunları söylüyor:

“O dönemde gündüzleri piyano eğitimi verirken geceleri bir kadın sığınma evinde nöbet tutuyordum. Çok sarsılmıştım, bir yanda ev içi şiddetten kaçarak saklanan kadınlar, bir yanda Freiburg’un merkezindeki kamusal alanı eşitlik talebiyle işgal eden kadınlar. Üstelik parlamentonun şirketleri şeffaf olmaya zorlayarak eşit ücretle ilgili bir yasa çıkarması da tam yirmi yedi yıl sürdü. Yasanın çıkabilmesi için son güne kadar tam yedi yıl savaşmak zorunda kaldım. Kadınların kamusal alanı işgal etmesi pek sık rastlanan bir olay değildir. Anlıyorum ki biz birlikte güçlüyüz.

1991 grevinin dolaylı sonuçları oldu. Anayasada eşitlikle ilgili bir madde tesis edebildik. Grev ayrıca 1993’te Federal Meclis ikinci kez bir kadının girebilmesine neden oldu. Eylül ayında yaptığımız eylem toplumun artık eşitsizlikleri kabul etmediğini gösteriyor ama hala hedeften çok uzaktayız. İsviçre Toplumsal Cinsiyet Eşitliği endeksinde 20. sırada. Ekonomi alanında gerileme bile var. Büyük İsviçre şirketlerinin yönetiminde 10 yöneticiden sadece biri kadın. Federal yönetim organlarında da öyle. Bence hala dengeyi sağlamak için hala kotalara ihtiyaç var.

Artık kadınların eğitimlerini, mesleklerini seçebilmeleri mümkün. Fakat parlamentodaki eşit ücret mücadelesi sırasında, kadınların suratındaki öfkeyi ve bu ayrımcılıktan hala mustarip olduklarını gördüm. Bir yılda, sırf kadın olduğun için 7000 franktan az kazanıyorsan, bu bir skandal. #MeToo hareketinden bu yana, kadınlar cinsel taciz konusunda tabu yıktılar. Artık susmuyorlar. Bu açıdan bakarsak, bazı şeyler ilerledi.

Eşitlik aynı zamanda erkekler için de bir mücadele, mesela babalık izni veya ebeveynlik izni gibi. Aslında eşitlik genel bir mücadele. Birçok erkek Eylül ayındaki gösteride eşitlik talebinin arkasında yürüdü. Bu iyi bir işaret. Birçok kadın çalışırken partnerleri ev işlerini ve çocuk bakımını üstlenmediği için çocukların durumundan endişe duyuyor. Yani eşitlik aslında ortak bir mücadele. Kadınlar çalışma dünyasında yerlerini almak istiyorlar ama çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerek. Kadınlar iş mi aile mi seçimi arasında bırakılmamalı. Ayrıca tipik olarak kadın mesleği olarak görülen mesleklere de değer verilmesini istiyorum.”

Bu haber toplam 2175 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.